24 Ağustos 2011 Çarşamba

BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE


BİZ KİMDEN KAÇIYORDUK ANNE?

Yazarı: Perihan Mağden


Yayınevi: Can Yayınları

Basım Yılı: 1. Basım Haziran 2007 - 3. Basım Eylül 2007

Sayfa Sayısı: 183


Tuhaf bir anne kız hikayesinin anlatıldığı kitap. Kızını hastalıklı derecede seven psikopat bir anne. Kız da nasıl güzel, nasıl güzel. Bakmaya doyamazsın. Bir de düşkün annesine. Anne de kızına. Onu görünmez bir fanus içinde yaşatıyor adeta. Bütün kötülüklerden korumaya çalışıyor kızını. İkisi kendi kabuklarına çekilmiş. Oradan seyrediyorlar dünyayı.

Sürekli kaçış halinde bu ikisi. Hakikaten neden kaçıyorlar anlamak ilk başlarda mümkün olmuyor. O otel senin, bu otel benim. Şehir şehir, ülke ülke. İşin garibi kız da memnun bu durumdan, anne de. Kaçmak göçmek değil onların sıkıntısı, insanlar. Asıl mesele her şeye burnunu sokan, haddini bilmeyen, meraklı insanlar.

Birisi bu insanlara hadlerini bildirmeliydi, bildirdi. Halbuki annesi söz vermişti kızına, küçüklüğünden beri okuduğu kitaptaki ceylan Bambi'nin annesi gibi yapmayacağına.


İNCİ GİBİ DİŞLER


İNCİ GİBİ DİŞLER
(White Teeth)


Yazarı: Zadie Smith


Çeviren: Mefkure Bayatlı


Yayınevi: Everest Yayınları


Basım Yılı: 1. Basım 2001- 10. Basım 2010


Sayfa Sayısı: 550



- The Guardien Çıkış Romanı Ödülü

- Whitbread Ödülü

- Yılın En İyi Yeni Yazarı Ulusal Ödül

- Orange Ödülü Finalisti

- Commonwealth En İyi İlk Kitap

- W.H.Smith Yılın Genç Yeteneği

Bunlar, kitabın (yazarın) aldığı, kitap kapağında belirtilmiş ödüller. Kitabın şahane bir albenisi var yani. Buna rağmen bir yılı aşkın bir süredir rafta bekliyordu, bir türlü okumaya fırsat bulamamıştım. Daha da bulamazdım ama ne zaman ki Elif Şafak'ın İskender romanının, bundan arak olduğu iddiaları ortaya atıldı, o zaman okumaya karar verdim.

Bu iki kitabın karşılaştırmasını yapanlar, normal olarak önce İnci Gibi Dişler'i, sonra İskender'i okuyanlar. Benim gibi tam tersini yapanlar değil. Ama bu da farklı bir bakış açısı getirecektir. İki kitabın karşılaştırmasına gelirsek: ''Yaa ne alaksı var yaa?''

Bir kere İskender'i ben gayet keyifle okumuştum. Ama bu kitabı tamamen bitse de gitsek diyerek okudum. Bir de İskender'in dili daha sıcak. Öyküsü beni içine çekti. Ama bu kitap çok soğuk ve sevimsiz geldi. Üzerine Türkçe dublaj yapılmış yabancı filmler gibi. Ya da orijinal dilli ama altyazılarda ''Kahretsin dostum, neyin var senin? Ohh, lanet olsun adamım'' yazılı yabancı filmler gibi. Çok uzak bir dünya.

Kitap, iki aile ekseni üzerinden gidiyor. Bir yanda Hint-Müslüman Samet İkbal, karısı Alsana, ikiz çocukları Millat ve Macit. Beri yanda İngiliz Archie, karısı zenci Clara, kızları Irie. Ha bir de sonradan eklenen Chalfen ailesi var ki, ayrı bir olay.

İngiltere'de Müslüman olarak yaşamanın zorlukları, geleneklerine sahip çıkabilme mücadelesi, çoluk çocuğun derdi, falan filan.Hele son elli sayfada bir bilimsel fare olayı var ki fare aşağı, fare yukarı. Baydı baydı. Bitirdim, resmen üstümden bir yük kalktı.

Gerçi böyle yabancı kitapların havasını değiştiren bir etken de çevirmen olabilir. Kitabı orijinal diliyle okusam belki daha farklı duygular içinde olurdum. Vurun çevirmene.

GENÇ WERTHER'İN ACILARI


GENÇ WERTHER'İN ACILARI

(Die Leiden Des Jungen Werthers )

Yazarı: Goethe


Çeviren: Mustafa Canbek


Yayınevi: Bordo Siyah Dünya Klasikleri


Sayfa Sayısı: 195


Karşılıksız aşka duçar olanların okumasını pek tavsiye etmediğim kitap. Zira Goethe'nin hislerinize tercüman olduğunu görüp, bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz'laşabilirsiniz. Nitekim kitap yayınlandığı dönemde (1800'ler falan) intihar salgınına yol açmış.

Werther'in, arkadaşı Wilhelm'e yazdığı mektuplardan oluşan bir mektup-roman kitabın türü.

Werther, yıl 1800'ler olmasına rağmen, bugünün ''modern insan''ının dertlerine yakalanmış. Hayat boş ve anlamsız triplerinde. Böyle tribal enfeksiyon şeklinde takılırken Lotte ile tanışır. Görür görmez de aşık olur. Fakat Lotte nişanlıdır.

Werther, Lotte'yi bir daha görmemesi gerektiği konusunda kendi kendine sözler verir ama tabiki her aşık gibi bu sözleri tutamaz. '' Her yeni gün beni baştan çıkarıyor ve yemin edip kendime söz veriyorum: 'Yarın bir kez bile uğramayacaksın' diye.Ama ertesi gün olunca yine karşı konulmaz bir neden buluyorum ve bir bakıyorum ki yanındayım.''

O kadar aşıktır ki, mesela kızı görmeye gitmesi gereken bir gün işi çıktığı için gidemez ve uşağını gönderir. Uşak dönünce acayip mutlu olur. ''Lotte'nin gözleri onun yüzünde, yanaklarında, ceket düğmelerinde ve ceketinin yakasında gezinmiş olduğu duygusu delikanlının herşeyini benim için kutsal bir hale getiriyordu.''diye ifade eder uşağın onda yarattığı mutluluğu.

Bunun ne kadar hastalıklı ve komik olduğunun bilincinde olan Werther, arkadaşına yazdığı mektupta '' Sakın gülme bunlara Wilhelm'' der hatta. O da farkında yani ama gönül ferman dinlemiyor işte.

Eğer hiç karşılıksız bir aşk yaşamadıysanız Werther'in bu duygularını anlamanıza imkan yok. Komple kitap da bu nedenle sıkıcı gelir eğer öyleyse. Fakat karşılıksız aşkın ne demek olduğunu biliyorsanız her satırda, her cümlede kendinizi bulursunuz.

Benim tavsiyem, böyle bir durumda basıp gitmek. Gidin, uzaklaşın ondan, görmeyin. Ama çok uzun süre görmeyin.Başka ufuklara yelken açın. Bir aşkın yarasına ancak başka bir aşk merhem olur. Kafama sıkar giderim, demeyin. Etmeyin eylemeyin.


14 Ağustos 2011 Pazar

İSKENDER


İSKENDER

Yazarı: Elif Şafak


Yayınevi: Doğan Kitap


Basım Yılı: 1. Baskı - Ağustos 2011


Sayfa Sayısı: 443




Nasıl da bir solukta bittiğini anlamadım bu kitabın. Sakin sakin, yavaş yavaş okuyordum halbuki. Özellikle hızlı okumaya gayret etsem bu kadar çabuk bitmezdi.

Kitabın sürükleyici kurgusunda kayboldum. Her karakter ilmek ilmek işlenmiş, yolda görsem tanırım her birini, o derece.

Kitabın başında bir soyağacının yer alması iyi olmuş. Böyle kalabalık kitaplarda ''Bu kimdi?'' sorusu sık sık takılır insanın aklına. Birkaç sayfa geriye gidip onun kim olduğunu hatırlamaya çalışırsın sonra. Fakat bu soyağacına bakınca daha rahat hatırlıyorsun. Zaten kısa bir süre sonra da oraya bakmana gerek kalmadan tanımış oluyorsun herkesi.

Yarısına kadar durgun denilebilecek bir olağanlıkta ilerlerken kitap, sonra birden şaşırtmacalar başlıyor. O kadar da düz bir aile dramı olmadığını farkediyorsun okuduğunun. Daha karmaşık.

Naze ve Berzo var soyağacının en üstünde. Fırat yakınlarında bir köyde, erkek evlat sahibi olmak isteyen fakat 8 kız çocuğuna sahip Naze ve Berzo. Onların ikiz kızları Cemile Yeter ve Pembe Kader.

Beri yanda İstanbul'da yaşayan Ayşe ve sarhoş kocası. Onların çocukları Adem, Tarık, Halil.

Köye yolu düşen Adem, Cemile'ye aşık olur. Fakat Cemile ile değil Pembe ile evlenmek durumunda kalır. Çünkü Cemile, bir süre önce hısım akrabaları tarafından kaçırılmıştır ve kimse emin olmasa da namusuna leke sürülmüş olabilir. Bunu bilmeden ağabeyi Tarık'a, köyde tanıştığı bir kızla evlenmek istediğini haber veren Adem, ağabeyine karşı utanç duymamak için Pembe ile evlenir. Bu evlilikten İskender, Esma ve Yunus doğar.

Daha en baştan yanlış olduğu belli bu evlilik çifte mutluluk getirmez. Adem kumarla ve Roksana ile tanışıp ailesinden uzaklaşır.

Pembe, yaşadıkları İngiltere'de ırkçı bir pastanecinin çirkin sataşmalarından kendini kurtaran Elias ile yakınlaşmaya başlar. Fakat töreler onun mutlu olmasına izin vermeyecektir.

Ailenin her bir parçası ayrı bir yana dağılır.

Yunus, punkçılardan oluşan bir grubun içindedir. Kendinden yaşça epey büyük Tobiko ile vakit geçirmekten hoşlanır. Onların yanında bulunmaktan keyif alır.Baktığınız zaman da en mutlu ekip onlardır.

Esma, kitap yazmak, dünyayı dolaşmak gibi hayaller kurar.

İskender, güçlü, yapılı, cesur ve kavgacı bir çocuktur. Bir de söylemeden edemeyeceğim, aptaldır. Yaptıklarını yapabilmek için aptal olmak gerek çünkü. Çok garip birşey bu zaten. Gücünün kuvvetinin maaşallahı var ama aklen biraz zayıf.Allah bir yerden verip, bir yerden alıyor galiba.

Annesinin başka bir adamla birlikte olduğunu öğrenen İskender, pavyon köşelerinde sürten ve evine hiç uğramayan babasına durumu anlatır. Babanın çok da umrundaydı. Babasının umursamazlığı nedeniyle İskender, kendisinin birşeyler yapması gerektiğini düşünür. Aslında bunu da kendisi düşünmez. Hatip midir nedir. Pis dinci yobaz. Hep onun aklından çıkıyor bunlar.

Sonra İskender namusunu temizlemeye karar verir.Kitabın ilk sürprizi de burada başlıyor. Minik minik şaşırtmacalarla da sürükleyiciliğini arttırıyor. Öyle ki ne kadar çabuk bitirdiğinize şaşırıyorsunuz.


CUMHURİYET'İ ÇOK SEVMİŞTİM


CUMHURİYET'İ ÇOK SEVMİŞTİM

Cumhuriyet Gazetesi'ndeki ''İç Savaş''ın Perde Arkası


Yazarı: Hasan Cemal


Yayınevi: Doğan Kitap


Basım Yılı: 13. Baskı - 2005


Sayfa Sayısı: 588




Hasan Cemal'e helal olsun. Ne de güzel yapmış gazetede yaşadıklarını anlatmakla. Bir tarih yatıyor kitapta. Bir devir. Koca bir dönem.


Cumhuriyet Gazetesi gibi geleneklerine bağlı, değişime kolay adapte olamayan bir gazetenin başına geçip önce teknolojik olarak gazete baskısını düzelten ,sonra da farklı görüşlerin yazarlarını aynı çatı altında toplamaya çalışan ,bunları yaparken de gazetenin sahibi Nadir Nadi ve eşi Berin Nadi ile uğraşan Hasan Cemal'in azmine hayran kaldım.

Bir de İlhan Selçuk faktörü var tabi. Zordur sabit fikirli insanlarla iletişim kurmak. İyi sabır varmış valla.

BİR CEZACI İLE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE



BİR CEZACI İLE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE

Yazarı: Prof.Dr. Erdener Yurtcan


Yayınevi: İstanbul Barosu Yayınları


Basım Yılı: 2006


Sayfa Sayısı: 240


Kitabın adına aldanıp bir ceza avukatının meslekte yaşadıklarını anlattığını sanmıştım. Alman ceza avukatı Ferdinand von Schirach'ın ''Suç'' (Verbrechen) adlı kitabı gibi. Fakat fena halde hayal kırıklığına uğradım.

Kitap paso futbolla ilgili.
Erdener Yurtcan 3813 Sayılı Futbol Federasyonu Yasası'nı hazırlayan hukuk profesörü imiş. Kitapta da ağırlıklı olarak bu konular yer alıyor ki yıl da 1997-2006 arası.
''Gazete Yazıları 2'' yazıyor kitabın alt başlığında. Demek ki birincisi varmış önce. Belki o daha iyidir ama bu kitaptan ben hiç hazetmedim. Aslında hazır şimdi futbolda şike iddiaları varken neler düşündüğü önem kazanıyor hocanın. Bu iddialarla ilgili bir kitap yazarsa da rica ediyorum ceza avukatı kimliğini ön plana çıkarıp insanlarda farklı beklentiler yaratmasın.

12 Ağustos 2011 Cuma

BABA VE PİÇ


BABA VE PİÇ

Yazarı: Elif Şafak

Yayınevi: Metis Yayınları



Asya, erkeklerinin uzun süre yaşamadığı, çoğunluğu kadınlardan oluşan babası meçhul(piç) bir kızdır. Annesine Zeliha Teyze diye hitap eder. Mini etekli, dövmeci annesi bundan hiç de rahatsızlık duymaz. (Kitabın ilerleyen sayfalarında bunun nedeni anlaşılır.)

Asya'nın Banu Teyzesi cinlerinden haber alan, dini bütün bir falcıdır. (Evet ilginç bir çelişki ama öyle. Hem dini bütün, hem falcı)

Cevriye teyzesi tarih öğretmeni, Feride teyzesi hafif kafadan çatlaktır.

Mustafa dayısı ise genç yaşında, ailede erkeklerin uzun yaşamasını önleyen lanetten kurtulmak için Amerika'ya gitmiştir. Ve ancak 20 yıl sonra döner. Adeta geçmişiyle bağlantısını silmek ister.(Nedeni de ilerleyen sayfalarda anlaşılır.)

Armanuş, Ermeni bir baba ve Amerikalı bir annenin kızıdır. Annesi Rose, kocasının geniş ve sözde ermeni soykırımıyla kafayı bozmuş ailesine ayak uyduramaz ve boşanırlar. Türk düşmanı olan bu aileye kıllık olsun diye bir gün süpermarkette tanıştığı bir Türk ile, Mustafa ile evlenir.

Armanuş, babaannesinin İstanbul'daki hatıralarının peşine düşer. Annesine, babasına, kimseye haber vermeden İstanbul'a üvey babasının ailesinin yanına ziyarete gider.

Aslında çok da sıcak kanlı olmayan ve kolay arkadaşlık kuramayan Asya, Armanuş ile çok iyi anlaşır. Onu Cafe Kundera'daki elit arkadaşlarıyla bile tanıştırır. Burada sözde ermeni soykırımı hakkında tartışırlar.

Vakti zamanında yazarın meşhur madde 301 nedeneiyle yargılanmasına sebep olan kısımları bulmak zor olmuyor. Sözde ermeni soykırımı hakkında pek çok şey anlatılırken, karşıt görüş konusunda çok yeterli bilgi yok. Kitaptaki Türk karakterler bu konu hakkında fazla malumata sahip değil ve daha çok geçmişe takılmaktansa geleceğe yön verme kanaatinde. Kitapta sözde ermeni soykırımı ciddi manada reddedilmediği gibi, tam anlamıyla onaylanıyor da değil. Tam hatırlayamamakla birlikte Kemal Kerinçsiz açmıştı herhalde bu kitaba davayı. Kerinçsiz gibi bu konularda ziyadesiyle hassas(!) birinin kanına dokunabilir ama bunun bir roman olduğu ve diyalogların hayali karakterler arasında geçtiği unutulmamalıydı.

Kitap bu ideolojik tartışmasından arındırılıp, salt roman olarak değerlendirildiğinde son derece akıcı. Okuyucuyu içine alıyor ve bir an evvel bitirmek için sabırsızlandırıyor.

İLLUMİNATİ


İLLUMİNATİ

Entrika Çemberi


Yazarı: Texe Marrs


Yayınevi: Timaş Yayınları





Süper zenginlerin yönettiği bir dünya komplosu demekmiş İlluminati.


Kitaba göre '' ...İlluminati'nin asıl hedefi sadece tüm siyasi iktidarı birleştirip bir dünya hükümeti kurmak değil. Bu aşağılık adamların asıl hedefi, evrenin tahtında oturan benzersiz, muhteşem varlığı : İsa hazretleri, rablerin rabbini ve kralların kralını devirmek. Cennetin en yüksek makamını yenmek, şeytanı zümrüt tahta oturtmak için girişilmiş tiksindirici, pis ve tamamıyla iğrenç bir girişim...''


''...İlluminati'nin güç şebekesini, dünyanın en ünlü kişilerinden, yatırımcılarından, şirket başkanlarından ve siyasilerden oluşan bir mozaik oluşturuyor. Medyanın da önemli bir bölümünü elinde bulunduran bu güçlerin Newsweek, Time, Vanity Fair, The New Yorker gibi çok satan dergiler de kontrolleri altında. ''


''...İlluminati'nin iç çemberinde yani illuminati komplosunu tasarlayan merkez grupta on güçlü adam bulunuyor. Bu adamlar düzenli olarak yaptıkları toplantılarda savaşlar, devrimler, bilimsel keşifler, hastalıklar, kıtlıklar, ekonomik krizler gibi sıradan vatandaşlar için çok büyük zararlara yol açacak konular hakkında kararlar veriyorlar. ''

''...Görünürdeki şu gerçekler İlluminati' ye korkunç bir güç veriyor: isimleri, aristokratik ve aşiretvari davranışları, küresel bir düzen içinde örgütlenmiş olmaları, ahlak(!)yasaları ve inanılmaz ayinleri.''


Kitaptaki bir ilginç nokta da :'' Siyasette bir adayın , sahne arkasındaki efendilerinin onayını almadan , seçimi kazanma şansı yoktur. Yöneticiler seçim sonuçlarını, kendi favori adaylarının kampanyalarına milyonlarca dolar akıtarak, medya ve siyasi partiler üzerindeki kontrollerini kullanarak, kontrol ettikleri örgütlerin adayları onaylamasını sağlayarak ve gerektiğinde fazla oylarla ve seçimlerde yapılan hilelerle garanti ederler. Ve sonra bu devlet adamlarını kendi devrimci amaçları için top gibi kullanıp, geçici yıldızlar haline getirir, daha sonra da
çıkarlarına uygun şekilde karanlığa gömerler.''

''...Ayrıca İlluminati, tüm dünyaya polislik yapması ve milli egemenlikleri yıkması için Birleşmiş Milletleri etkin etkin hale getirmeye çalışıyor.''


''...İlluminati eski düşmanla işi bittiğinde yeni bir düşman seçmeli. Bu yeni düşman da milliyetçilik oldu. Vatanseverler canavarlaştırılmalı ve taş devri'nin uyumsuz mağara adamı gibi anlatılmalıydı. Diğer taraftansa küresel vatandaşlık örnek gösterilmeliydi...''


Bu ve bunun gibi ilginç ve (şahsen beni) şaşırtıcı konulara değinen, ara sıra İncil'e atıfta bulunan, Amerika'nın Amerikan olmayan güçler tarafından yönetildiğini iddia edip Amerikan milliyetçiliği de yapan, zaman zaman aşırı komplocu bulduğum ifadeleri bulunsa da okumak da fayda var.
Bu konularla ilgili şöyle bir blog var takip ettiğim. Biraz küfürbaz ama:
http://www.michaelsikkofield.blogspot.com/2011/08/rothschild-illuminati-satanizm-ve-yeni.html



ARMAGEDON


ARMAGEDON

Türkiye-İsrail Gizli Savaşı


Yazarı: Aydoğan Vatandaş


Yayınevi: Timaş Yayınları




Armagedon yahudilerin dünya hakimiyetine ulaşmak için yapacaklarını düşündükleri son kutsal savaşın adı.
Kitapta Türkiye ile İsrail, Pkk, Abd konularına değinilmiş, Türkiye'nin en yakın müttefiki olarak bildiği ülkelerin Pkk'ya en büyük desteği verdiği belirtilmiş. Buna göre Genelkurmay Başkanlığı tarafından farklı tarihlerde hazırlanan raporlar, Abd'nin apaçık bir kürt devletinin kurulması için yoğun çaba sarfettiğini gözler önüne seriyor. Ayrıca yine Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan '' Güneydoğu Anadolu'da devam etmekte olan bölücü hareketin gelecekteki muhtemel seyri ve Türkiye'nin bütünlüğüne etkileri '' adlı dökümanda İsrail, Pkk'yı ulusal çıkarları dolayısıyla destekleyen ülkelerin başında geliyor.
Ayrıca bölgede bir kürt devleti kurulmasınının İsrail açısından kaçınılmaz bir stratejik hedef olduğu açıklanmış, gerekçe olarak da şunları göstermiş:

1- Kurulması planlanan bu kürt devleti, iİrail'in vaadedilmiş topraklarına giriyordu. İsrail, kürtler vasıtasıyla bu emellerine ulaşabilirdi. Çünkü kürtlerin bir devlet geleneği bulunmadığı için bölgede bir garantör devlete ihtiyaçları olacaktı ki o kuşkusuz İsrail'di.


2-Kurulması planlanan bu kürt devleti, bölgenin en stratejik yeraltı ve yer üstü zenginliklerine sahipti. Su ( Fırat ve Dicle) ve petrol.


3-Kurulması planlanan bu kürt devleti, Abd'nin baş düşmanı, İsrail'in güvenliğini tehdit eden İran, Suriye, Irak gibi ülkelerin bölünmesiyle sonuçlanıyordu.


Ve yine kitaba göre bir ilginç husus da şu: Londra'da yayınlanan '' Impact International '' adlı aylık siyasi derginin Mart 1997 sayısında geçen ifadeler: ''... Maalesef Türkiye'nin cuntacıları kendi ülkelerinin tarihini pek iyi bilmiyorlar. Onlar Refah Partisini kapatarak veya Erbakan'ı iktidardan uzaklaştırarak Türkiye'nin İslami kimiliğini değiştirebileceklerini sanıyorlar. Anlamıyorlar ki Türkiye'de İslam, Erbakan veya Refah Partisi ile başlamadı. İslam'ın gücü, Erbakan'ı ve Refah Partisini meydana getirdi.''


Bunların yanısıra kitapta
Susurluk, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis cinayeti gibi konulara da değinilmiş, kolay anlaşılır bir üslupla ve belgeleriyle ele alınmış.

Komplo teorislerini okumayı sevenler bu kitaba bayılır muhtemelen.

KULLAR VE SULTANLAR


KULLAR VE SULTANLAR

Yazarı: Çetin Altan


Yayınevi: İnkılap Yayınevi




Çetin Altan'ın Osmanlı İmparatorluğu'ndaki padişahlar hakkında tee 1979'dan beri yazdığı yazılardan oluşan kitabı.


Padişahların gerek kişiliği, gerek dönemin şartları ile ilgili bir takım anektodlar yer alıyor.


''...Bizim padişahlar, sadrazam öldürürken

1590'da Hollanda'da mikroskop icat ediliyordu.

1609'da İtalya'da Galile teleskopu buluyordu.

Aynı yıl Almanya'da Kepler, gezegenlerdeki hareketlerin belirli bir yasaya uyduğunu kanıtlıyordu.

İngiltere'de ise kurşun kalem çoktan icat edilmiş, sıra matematikte logaritmanın bulunmasına gelmişti.

Descartes de Fransa'da analitik geometriyi yaratıyordu.''


''...Padişahların evlenmemeleri ve erkek doğuran cariyeyi valide sultan yapmaları da boşuna değildi. Düğün dernekle doğru dürüst evlendikleri takdirde, karılarının soyunu da iktidarlarına ortak etme sakıncası beliriyordu.''


''..Kanuni Sultan Süleyman Han'ın ne elektriği vardı sarayında, ne telefonu, ne radyosu, ne de kaloriferi.
Kapıcı dostum Muzaffer'in , padişahımız efendimiz Kanuni Sultan Süleyman'dan çok daha konforlu bir ortamda yaşadığı kesin.''

AKŞAMDAN ŞAFAĞA DEMOKRASİYİ BEKLERKEN


Akşamdan Şafağa

DEMOKRASİYİ BEKLERKEN


Yazarı: Nazlı Ilıcak


Yayınevi: Liberte Yayınları


Basım Yılı: 2001


Nazlı Ilıcak'ın 1997 - 1998 yıllarında önce Akşam sonra da Yenişafak gazetelerindeki köşe yazılarından derlenen kitabı.

Kitap, Ilıcak ın Batı Çalışma Grubu, askerin siyasete karışması, 8 yıllık kesintisiz eğitim, türban, kartel medyası...gibi konular hakkında yazdıklarından oluşuyor.

''...Laiklik ilkesini giyim kuşamı, din eğitimini vs...sınırlamak için kulanırsanız, şeriatı en geniş anlamıyla uygulamak isteyenlere laik devleti hiç ama hiç sevdiremezsiniz.''


''...Demokrasi, halkın egemen olması, bireyin devlete ezdirilmemesi demekse, demokratik bir ülkede şahsi aksesuarlar ( bıyık, sakal, başörtüsü) tartışma konusu yapılmamalı.''


''...Çağdaş giyim denilince , başı açık olma şartı akla gelmemeli. üniversitede okumak isteyen genç kızlarımız, başörtüsü yüzünden engellenmemeli.''

falan diyor. Dönemin güncel konularından bahsediyor.

ARABA SEVDASI


ARABA SEVDASI

Yazarı: Recaizade Mahmut Ekrem


Sayfa Sayısı: 262



Yemin ediyorum, çok komik bir kitap bu. Bak şimdi:


Sonradan görme ve özenti Bihruz Bey, Çamlıca tepelerinde gezerken Periveş adlı sarışın hanımı görür ve görür görmez ona vurulur. Periveş, vurdumduymaz, erkeklere kuyruk sallayan, kısacası kötü bir kızdır. Muhallebi çocuğu, hanım evladı Bihruz Bey, bu hanımın yanına giderek onun adını öğrenir, sonra da onu aklından çıkaramaz.


Eve gidince bir mektup yazar ona. Yazdığı aşk mektubunda yabancı kelimeler de kullanır etkili olsun diye. Hatta anlamını bile bilmediği kelimeler. Öyle ki onun gibi sarışın bir kadına ''siyehçerde'' der mektubunda. Anlamının sarışın demek olduğunu sanır, fakat daha sonra bunun esmer demek olduğunu öğrenir.


Periveş Hanım'ı mesire yerinde görür görmez mektubunu ona verir. Bunun cevabını bekler günlerce. Ama Periveş Hanım ortalarda gözükmez.


Bihruz Bey'in yalancının önde gideni arkadaşı Keşfi Bey, Bihruz Bey'e Periveş'in öldüğünü söyler. Bihruz Bey yıkılır, üzüntüden kahrolur, çöker.


Birgün vapurda Periveş'i gördüğünü sanır. Keşfi Beye'e anlatır bunu. Keşfi bey bir yalan daha söyler: ''O gördüğün onun kız kardeşi.''


Bihruz Bey, Periveş'in mezarını öğrenmek ister. Mezarında ağlamak, mektubunda ona esmer dediği için af dilemek ister.


Günler günleri, aylar ayları kovalar. Bihruz Bey, Periveş'in acısını kalbine gömmüştür yavaş yavaş.
Birgün yolda giderken Periveş'i, ama tabi ona göre onun kız kardeşini görür. Utana sıkıla onun yanına giderek, kızkardeşinin mezarını sorar. Periveş tabi kıs kıs güler: ''Benim kız kardeşim yok, bahsettiğin ve öldüğünü sandığın kız benim.''

Bihruz hafif kafayı yer. Gelen arabayla oradan uzaklaşır.

OKUYORUM O HALDE VARIM


OKUYORUM O HALDE VARIM

Yazarı: Sait Çamlıca


Yayınevi: Akis Kitap


Basım Yılı: 12. Baskı- Mayıs 2010


Sayfa Sayısı: 141




Kitap okumanın faydalarını anlatan kitap.


Halihazırda kitap okumayı seven ve az çok da okuyan bir insan olarak neden böyle bir kitap aldığımın hiçbir mantıklı izahatı yok.


Bir gün Ankara-İstanbul arası otobüs yolculuğu yapıyordum. Mola yerine gelir gelmez her zaman yaptığım şeyi yapıp önce tuvalete gittim, oradan da kitap reyonuna. Bu reyonlarda ucuz bulduğum kitabı almadan duramıyorum. Bu kitabın da üzerinde 3,50 TL fiyat etiketi vardı. Tutamadım kendimi. Aldım. E hadi tutamadın kendini aldın, da niye okuyorsun? Kitap okumanın daha bilmediğin ne faydaları var onu mu öğrenmek istedin? Ben anlamıyorum ki bazen kendimi.

HAYAT YOLLARINDA


HAYAT YOLLARINDA

Yazarı: Panait Istrati


Çeviren: Yaşar Nabi Nayır


Yayınevi: Varlık Yayınları


Basım Yılı: 9. Basım 2007


Sayfa Sayısı: 111


Çilekeş Panait Istrati'nin kendi hayatını, daha doğrusu ilk gençlik yıllarını anlattığı kitabı. Kitapta yazar kendisinden bahsettiğini belirtmese otobiyografi demeye bin şahit gerek. Zira tam bir roman havası var. Hayalgücünün ürünü olsa bu kadar olur. O ne zahmetli, o ne yorucu, o ne acı bir yaşam. Açlık, yoksulluk, sefillik. İsmail Abi deyişi ile olaylar olaylarr.