19 Mayıs 2013 Pazar

İMKANSIZIN ŞARKISI





İMKANSIZIN ŞARKISI

( Noruvei no mori )

Yazarı: Haruki Murakami

Çeviren: Nihal Önol

Yyaınevi: Doğan Kitap

Basım Yılı: 1. Baskı-Mayıs 2004, 9. Baskı-Ekim 2012

Sayfa Sayısı: 348



Çok depresif bir kitap bu.

Hani Goethe'nin Genç Werther'in Acıları kitabı, zamanında insanları intihara sürüklüyormuş ya, İmkansızın Şarkısı da insanları depresyona sürüklüyor bence.

Vatanabe adlı baş karakterin hayatın akışına kendini öylece bırakması, o da olur bu da olur tavrı çok melankolik. Gerçi kitaptaki herkes melankolik. Herkeste bir tatminsizlik var. Öylesine yoğun bir duygu ki bu kimisi intihar bile ediyor bu yüzden. 

Vatanabe'nin de kankası intihar etmiş. Kankasının sevgilisi Naoko ile aşk yaşıyor. Yani tam da yaşamıyor aslında, aralarında kankanın ruhu var gibi.  

Naoko ruhsal bunalımlarından kurtulmak için bir tedavi merkezine yatıyor. Vatanabe ara sıra onu ziyarete gidiyor, mektuplaşıyorlar.

Bu arada üniversitede Midori diye bir kızla tanışıyor. Onla da mercimek fırına.

Bunlar üniversite okuyan, yurtta kalan gençler. Tabi zengin-fakir sınıf farkı da var yer yer. Ha bu Vatanabe'nin umrunda mı, değil. Ama Midori güzelim biraz dertli bu konuda. Yavrum yaa, bir yerde diyor ki;

"Zenginliğin en büyük üstünlüğü nedir biliyor musun? Paran olmadığını söyleyebilmektir. Örneğin, sınıf arkadaşlarımdan birine bir şey öneriyorum. Bilir misin ne yanıt verir bana: 'Mümkün değil şu sıralar param yok' Eğer durum tersine olsaydı ben ona bu yanıtı veremezdim. Tıpkı güzel bir kızın, kendini çirkin bulduğu için çıkmak istemediğini söylemesi gibi. Bunu çirkin bir kıza söyletmeye kalkış bakalım, nasıl alay konusu olacaktır." (sf 83)

Midori, liseyi özel bir okulda zengin bebeleriyle okumuş, zengin olmadığı halde. Ana babası dişinden tırnağından artırıp bu okula göndermişler onu. Halbuki Midori öylesine fakir ki mesela bir tanecik sütyeni var, başka bir tane alacak parası yok, o bir taneyi de yıkayıp yıkayıp giyiyor, bazen kurumasını beklemeden giymek zorunda kalıyor falan...

Bunu da fütursuzca anlatabiliyor Vatanabe'ye. Aralarında öyle ayıp mayıp diye birşey yok. Bu sütyen hikayesini, regl olduğunu, cinsel ilişkilerini, bu konudaki arzu ve meraklarını anlatıyor içinden geldiği gibi. Vatanabe de bunları ayıplamadan, normal bir şekilde dinliyor. 


Vatanabe'nin hayatında ayıp diye birşey yok zaten sanırım. Kafası, düşünceleri çok cool. Konuşması da öyle. Konuşma tarzını ilginç bulan oluyor. "Gönülçelen" e benzetiyorlar konuşmasını. Gönülçelen "Çavdar Tarlasında Çocuklar"ın ilk çevirilerindeki adı. Ne alaka ise? Orijinal adı "The Catcher in the Rye" olan bir kitabı "Gönülçelen" adıyla çevirmek - ki kitabın içeriğiyle de alakasız- ne alaka gerçekten? Neyse ki sonra bu abukluktan vazgeçilmiş ve güzel bir adla çevrilmiş kitap. Ama İmkansızın Şarkısı'nda, üstelik 2012 baskısı olmasına rağmen neden hala kitabın adı Gönülçelen diye geçiyor anlamadım. Ha Vatanabe'nin konuşması , Çavdar Tarlasındaki Çocuklar'daki Holden'e benziyor mu? Eeehh yani, zorlarsan biraz andırıyor. Holden büyüyünce Vatan abisi gibi olur mu olur aslında.

Vatanabe herkese mavi boncuk dağıtıyor gibi gözüküyor ama aslında öyle de bir insan değil. Kimsenin duyguları ile oynama gibi bir durumu yok. Başta dedim ya, hayatın akışına kaptırmış kendini. Hiç kimseye, hiç bir şeye herhangi bir direnç gösteriyor gibi gözükmüyor. Bahsettiğim melankoli de bu. Ölü toprağı var kitapta. 

Belli ki herkes aşkı arıyor. Üzerindeki ölü toprağını kaldıracak bir silkintiye ihtiyaç duyuyor. Ama bunu yapacak mecalleri de yok ya da nereden başlayacaklarını bilmiyorlar.










Ve tabiki böyle bir kitabın filmi yapılmaz mı? Yapılmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder