19 Mayıs 2013 Pazar

TEMBELLİK HAKKI





TEMBELLİK HAKKI 

( La Droit a la Paresse )

Yazarı: Paul Lafargue

Çeviren: Vedat Günyol

Yayınevi: Telos Yayıncılık

Basım Yılı: 1. Basım-1966 ( 27 Yayınevi), Telos Yayıncılık'ta 7.Basım-Mayıs 1996

Sayfa Sayısı: 60


Kitabın ismi biraz yanıltıcı. Tembellik hakkı deyince yan gelip yatma, ekmek elden su gölden yaşama gibi bir tınısı var. Halbuki öyle değil. 

İnsanların tüm hayatını sömüren bu çalışma sistemine karşı bir başkaldırış. Sabah kalk, işe git, bütün gün işte çalış, eve gel, uyu.

Bu hayata bir isyan. Daha doğrusu bu hayata karşı isyana çağırış. 

Ehe, slogan gibi laflar ettim. 


Yazar Pual Lafargue, Marx'ın damadı. Böyle bir adamın damadı alelade bir insan olamazdı tabi. Fransa'nın sosyalizm tarihinde Marksizmi Fransa'ya getiren ilk düşünürmüş kendisi. 

Yazdığı bu kitap epey kafa açıcı. 

Mesela tee eski çağlardan beri çalışmanın neden yüceltildiğini soruyor. Dinlerde olsun, atasözlerinde olsun hep çalışmak şöyle iyi, böyle iyi... Gerçekten iyi mi?

"Çalışma aşkı; bireyin, onunla birlikte çoluk çocuğunun yaşam gücünü tüketecek denli aşırıya kaçan çalışma tutkusudur. Rahipler, iktisatçılar ve ahlakçılar, bu akıl sapıncına karşı çıkacak yerde, çalışmayı kutsallaştırmışlardır." 

İnsan dediğin doğasında gezmek, tozmak, dinlenmek, eğlenmek yatan bir canlı, diyor. Çalışmak insan doğasına ters, diyor. Niye böyle diyor?

Adamın yaşadığı 1880'li yıllar insanların hayvan gibi çalıştırıldığı, köleleştirildiği yıllar. Bu kadar öküzlemesine çalışıyor da ne oluyor bu insanlar? Hiç. Kendileri için bir hiç oluyor. Ama emrinde çalıştıkları insanların cepleri doluyor. 

Gorki'nin "Ana" kitabını okuduysanız, orada bu köleleştirilen işçilerin insanlık dışı sefillikleri tokat gibi çarpar suratınıza. Orada insanlar o kadar fakir, o kadar fakir ki bir insanın aynı anda hem şemsiyesi, hem ayakkabısı olamıyor mesela. Bu ikisine birden sahip olunamayacak denli bir fakirlik. Üstelik işsiz güçsüz de değilsin. Fabrikaya gidiyorsun, canını dişine katıp çalışıyorsun, ama şemsiye ve ayakkabı alacak paran olmuyor. Hayat mı lan bu? 

Biz niye çalışıyoruz? Para kazanmak için.

Niye para kazanmak istiyoruz? Daha güzel bir hayat için.

Peki kazandığımız parayı harcamaya bile zamanımız olmayacak kadar çok çalışıyorsak, e niye çalışıyoruz lan o zaman?

1800'lerden bahsediyorum. İnsanlar 17 saat çalışıyor. On Yedi Saat. 17 saat çalışırsan, hayatını ne ara yaşabilirsin? Geriye ne kalıyor ki?

İşte bu herif de o yıllarda çıkmış demiş ki tembellik hakkı diye birşey var. Olmalı yani. Boş zamanı olmalı insanın. 

"Halkın, ekmeğini kazanmak için sarfettiği zamandan başka zamanı yoksa, yazık. Ekmeğini sevinçle yiyebilmesi için de zamanı olması gerek. Yoksa, uzun süre kazanamaz olur ekmeğini. Halkın çalışmasını isteyen şu adaletli ve iyiliksever Tanrı, onun dinlenmesini de ister. Doğa da halkın aynı zamanda çalışmasını ve dinlenmesini; didinmesini, aynı zamanda da haz duymasını ister. Çalışmaya karşı duyulan tiksinti, yoksul insanları çalışıp didinmekten daha çok bunaltır."

Yani adam çalışmayın, demiyor.  "Ben sana çalışma demiyorum, çalış ama hobi olarak çalış" da demiyor tabiki. İnsan gibi çalışalım diyor. Bu aşırı çalışmaya, insanlık dışı şartlara karşı çıkarıyor sesini.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder