13 Ağustos 2013 Salı

AĞRI'NIN DERİNLİĞİ




AĞRI'NIN DERİNLİĞİ
Yazarı: Ece Temelkuran
Yayınevi: Everest Yayınları
Basım Yılı: 1. Basım - Mart 2012 , Cep Boy 3.Basım - 2012
Sayfa Sayısı: 381

"Bir yolculuk eğer gerçekten bir yolculuk ise yolcunun sorduğu sorulara cevap vermez. İyi bir yolculuk, yolcunun sorularını değiştirir."
diyor Ece Temelkuran ve sorularını değiştirecek bir yolculuğa çıkıyor.
Ermenileri anlamak üzere çıktığı bu yolculukta ilk olarak Erivan'a gitmiş. Sonra Paris ve ABD.

Ermenilerin 1915 konusunda ne kadar ısrarcı olduğu malum. Bunun bir soykırım olarak kabul edilmesi üzerine bir hayat inşa etmişler. Kitabı okuduktan sonra bu kanaatim pekişti.  Bütün hayatlarını soykırımı kabul ettirmek üzerine kurmuşlar.  Ola ki Türkiye soykırımı kabul etse, Ermenilerin yaşama amacı kalmayacakmış gibi bir tablo var.
Kitap, onların bu hassasiyetini anlamamızı sağlayacak bir kapı açıyor. Acılarının derinliği anlamak, empati yapabilmek açısından faydalı bir kitap bu.

Anlamak mümkün ama anlaşabilmek pek mümkün gözükmüyor.
Mesela Ece Temelkuran'a nereden geldiğini soruyor bir Ermeni teyze. "İstanbul" diye cevap verince "Sen bizim Konstantinapol'ümüze nasıl İstanbul dersin!" diye azarlıyor.

Sonra Ağrı Dağı hassasiyetleri. Dağı kökünden söküp kendilerine versek, dünyalar onların olacakmış halleri.
Onların Ararat dediği Ağrı Dağı, onlar için gerçekten çok önemli. Hatta kitapta Ece Temelkuran'ın konuştuğu Ermenilerden biri Ağrı Dağı için "Ararat sizin için bir yükseklik meselesidir. Bizim içinse bir derinlik meselesi" diye anlatıyor önemini.

Kendilerini evsiz, yurtsuz hissediyorlar. Bu yüzden sanırım öfkeleri.
Fransa'da yaşayan Ermeni bir şair mesela şunları söylüyor:
"Yazar olarak hep sürgünü yazdım. 20 yaşında yazdığım şiirler bile sürgünle ilgili. Oysa Fransa'da doğdum. Ama annemlerin sürgünlüğü benim bilincime işlemiş. Bu yüzden de kendimi Fransız hissetmiyorum. Ermenistan'a gittiğimde orası da benim değil. Bu kalıcı bir duygu. Dünyanın evsizleri gibiyiz hepimiz."

Ece Temelkuran da bu duruma hayret ediyor.
Bizzat görmediğin, bizzat yaşamadığın bir acıyı, on yıllar geçmiş olmasına rağmen nasıl bu kadar içselleştirebilirsin? Nasıl sanki bizzat kendin yaşamışsın gibi bu acıyı bu kadar derinden hissedebilirsin?

1915'ten sonra nar taneleri gibi dünyanın dört bir yanına dağılan Ermenilerden Amerika'ya gelenler orada Amerikalı gibi yaşamaya başlamışlar. Ermeniliklerini unutmuşlar. Ama sonraki nesiller, bunu değiştirip Ermeniliklerini hatırlamışlar. Soyadlarını değiştirip sonuna -yan ekini eklemişler. Tarih araştırmaları yapmışlar. Çocuklarını da bu bilinçle yetiştirmişler.
Bu konuda da ilginç bir soru ortaya atıyor Ece Temelkuran. Ne zaman öğreniyoruz bunları? Sen mesela ne zaman öğrendin Ermenileri sevmemen gerektiğini. Ya da bir Ermeni çocuk tam ne zaman öğreniyor Türklerin kötü olduğunu.

2001'de Fransa'da bir yasa tartışması çıkıyor. Ermeni soykırımı yoktur diyenlerin cezalandırılması.
Böyle bir yasa çıkarıp da düşünce ve ifade özgürlüğü olduğundan bahsetmek mümkün değil.
Ermeni lobisi ise genel olarak bu yasadan memnun gözüküyor.
Biz Ermeni lobisinin çok güçlü olduğunu düşünüyoruz ya. Ece Temelkuran ABD'de etkili birkaç Ermeni ile de konuşmuş. Ve onların söylediğine göre Ermeni lobisi bizim zannettiğimiz kadar güçlü değilmiş:
"Diasporanın çok güçlü olduğunu söylemek tipik milliyetçi bir propogandadır Türkiye'de. Eğer Türkiye'deki çoğunluk böyle düşünüyorsa bu, ülkedeki yönetici sınıfının manipülasyonudur."
"Siz orada sanıyorsunuz ki Türk lobisi Ermeni lobisinden daha güçsüz. Öyle değil. Onlar bizim harcadığımızın kaç katı para harcıyorlar."

Biz hep bu konuyla ilgili "Tarihçiler konuşsun" diyoruz ya. Ermeniler buna pek yanaşmıyor. "Siz Kurtuluş Savaşı olmuş mudur diye bir tartışmanın içine girer misiniz?" diye soruyla karşılık veriyor bir tanesi bu konuya. Yani soykırım olmuş mudur, olmamış mıdır gibi bir tartışma onlar için adeta haysiyet kırıcı.

Benim çıkardığım sonuç, Ermenilerin kendilerini kurban olarak gördükleri ve herkesin de bunu kabul etmesi için var güçleriyle çalıştıkları.
Ece Temelkuran'ın konuştuğu Ermeni bir psikolog,
"Türkler sürekli suçlandıkları için travma yaşadılar. Bazen suçluluk, sonraki kuşaklarda hissizlik, sıfır duygu durumu ortaya çıkarabilir"
demiş.
Bizdeki duygu biraz bu sanırım. Hissizlik.

Kitap, Erivan'da, Erivan'daki gözlemlerle ve röportajlarla başlıyor. Ece Temelkuran bu yazı dizisini hazırlarken Hrant Dink'ten de yardım almış. Bağlantıları o kurmuş.
Dolayısıyla Hrant Dink'in ölümü ve sonrasına da bu kitapta yer verilmiş.
Hrant Dink öldürüldüğünde binlerce insan "Hepimiz Hrant Dink'iz.", "Hepimiz Ermeniyiz" diye sokaklara dökülmüştü. Bu durumu Ece Temelkuran şöyle yorumlamış:
"Hrant öldüğünde nasıl Türkler için bir çatlak açıldıysa Ermeni meselesinde, diaspora için de aynı çatlak Hrant için yürüyen ve ağlayan 100 bin Türk'ü gördüklerinde açılmıştı. Bu çatlak Türkiye için tehlikeli ise diaspora için de o kadar tehlikeliydi. Hrant nasıl sokaktaki insan için 'hain Ermeni' imgesini yerle bir ettiyse cenazesi de diaspora için 'korkunç Türk' imgesini parçalıyordu."

Netameli bir konu Türkiye’de Ermenilerden bahsetmek.
Yazar da bunun farkında ve tedirginliğinde. “Soykırım sözcüğünü hiç geçirmeden nasıl yazacağım ben şimdi Ermenistan'ı?” diye düşünüyor tabi.
Soykırım sözcüğünü hep tırnak içinde kullanarak bunu aşmaya çalışıyor. Bizdeki resmi söylem olan “sözde soykırım” ifadesini neden kullanmak istemediğini de şöyle açıklıyor:
"Ama ne yalan söyleyeyim, Türkiye'nin resmi söylemi olan sözde soykırım lafını da hiç etmedim. Çünkü ne soykırım, ne de sözde soykırım demek istiyordum. Derdim, hakikati, siyasi terminolojinin, politik tartışmanın önüne koyan üçüncü bir dil bulmaya çalışmaktı.
Hrant Dink de bu üçüncü dilin arayışındaydı. Onun sözleriyle kapatayım:
"Bir onur görmek lazım. Türklerin reddedişinde bütün o olanları kendilerine yakıştıramadıklarına dair bir onur, Ermenilerin bu acıyı yüzyıllardır taşıyor olmasında bir onur görmek lazım."


2 yorum:

  1. Bu belki sadece ermenilere özgü bi his deil çogu insan içinde yasıyor,kendini bi yere ait hissedemiyor.Yalnızlık bu olsa gerek...çok güzel bi yazı olmus .Bana da beklerim http://mervelil.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  2. Üstelik, kitap özelinde konuşursak, Ermenilerin kendini bir yere ait hissetmemesi daha büyük ölçekte kendilerini "yersiz, yurtsuz,vatansız" hissettikleri için daha derin bir sancı.


    YanıtlaSil