27 Nisan 2014 Pazar

MİRAMAR


MİRAMAR

Yazarı: Necib Mahfuz

Çeviren: Suat Ertüzün

Yayınevi: Turkuvaz Kitap

Basım Yılı: 1. Basım – Kasım 2010

Sayfa Sayısı: 174


İskenderiye’de, Miramar Pansiyon’da kalan bir grup insanın hayata bakışı, ekonomik ve politik görüşleri anlatılıyor.

Odak noktası Miramar Pansiyonu ve pansiyonun güzel çalışanı Zühre.

Emir Vecdi ile tanışıyoruz ilkin. Eski bir gazeteci. Artık çok yaşlanmış. Hayatının son demlerini huzurlu geçirmek için eski dostu Mariana’nın pansiyonuna geliyor. Zühre'yi kızı gibi seviyor.

Hüsnü Alam geliyor sonra. Zengin. Boş gezenin boş kalfası. Eğitimsiz, diplomasız. Bunun ezikliğini yaşıyor. Evlenme teklif ettiği kız bu yüzden reddetmiş teklifini.

Pansiyonda Zühre'ye asılıyor, hatta daha da ileri gitmeye kalkıyor. Engelliyorlar.

Mansur Bahi. Radyocu. İyi eğitimli. Düzgün biri gizi gözüküyor.

Arkadaşının aşkına aşık. Düriye’ye. Düriye'nin kocası Fevzi hapse girince Mansur, Düriye’ye aşkını açıklıyor. Fevzi’yi düşünüyorlar, insanların ne diyeceğini düşünüyorlar. Sonunda Fevzi’nin kulağına gidiyor ve haber geliyor “Düriye istediğini yapmakta özgür” diye. Ama bu defa da Mansur söylediklerinden cayıyor, çünkü Zühre’yi düşünüyor yana yakıla.

Serhan El Beheri. Zühre'nin sevdiği adam bu. Serhan da Zühre’yi seviyor ama onunla evlilik asla düşünmüyor. Toplumsal ve sınıfsal farklılıklar yüzünden. Zühre metres olursa ne ala, ama evlilik hayır. Zühre de bunu kabul etmiyor tabi.

Zühre, kendisini hastabakıcılık yapsın diye bir ihtiyarla evlendirmeye kalktıkları için köyden kaçmış. Pansiyonda namusuyla çalışıyor. Bir yandan da okuma yazma öğrenmek, eğitim almak, kendisini geliştirmek istiyor.

Özel hoca tutuyor. Bu özel hocayla Serhan ilişki yaşıyor, Zühre’den habersiz. Zühre haberdar olunca da olaylar değişiyor.


Dönem 1960’lar. Yer Mısır. Devrim olmuş. Yeni bir siyasi dönem başlamış. Bu karakterlerin hepsi de kendi meşreplerince bu yeni dönemi tartışıyor, değerlendiriyor.


Emir Vecdi'nin güzel bir lafı var:

Dinle, ben yaşlı bir adamım, gördüğün gibi çok yaşlı. Hayatta üç dört kez tökezledim. O anlarda ‘Artık her şey bitti!’ diye feryat edip, kendimi öldürebilmeyi diliyordum. Ama gördüğün gibi karşındayım, üstelik çok az kişiye nasip olacak bir yaşta. Ve o korkunç, umutsuz zamanlardan geriye sadece kokusu, tadı veya önemi olmayan silik anılar kaldı. Bir başkasının başına gelmişler gibi." sf 170

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder