27 Mayıs 2014 Salı

VEBA




VEBA

(La Petse)

Yazarı: Albert Camus

Fransızca aslından çeviren: Nedret Tanyolaç Öztokat

Yayınevi: Can Sanat Yayınları

Basım Yılı: 1. Basım -1997
Cep Boy özel baskı – Kasım 2013

Sayfa Sayısı: 303


Soma faciasından sonra pek çok kişinin paylaştığı, Albert Camus'nun "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın" sözü, meğer Nobel ödüllü yazarın bu romanında geçiyormuş. Hem de romanın daha ilk sayfasında. Sözün tam hali de şuymuş:
"Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, orada birbirlerini sevdiğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır."
Bunu öğrenince hiç beklemediğim bir yerde tanıdık birine rastlamışım gibi oldum. "Aaaa bu söz şey yaa, hani vardı ya..."


Çok fareli bir başlangıcı var kitabın.

Şehirde önce farelerin anormal hızlı ölümü dikkat çekiyor. Her yerden fare ölüleri toplanıyor. Ben diyeyim yüzlerce, sen de binlerce. Öyle böyle ölmek değil ama. İnliyor hayvanlar ölürken. Çığlık kıyamet, kan kusmuk. Neler neler.

Sonra insanlara sirayet ediyor bu durum.

Belirtiler vebayı gösteriyor ama şehrin yönetici kadrosu bunu hemen kabul etmiyor. Zira bir salgın hastalık olduğunu kabul etmek demek acımasız önlemler almayı gerektirecek.

Başta halkı korkutmamak için olayı büyütmüyorlar ama bakıyorlar ki önüne geçilecek gibi değil, kıyamet gibi ölümler oluyor her gün, mecburen şehri karantinaya alıyorlar. Dışarı çıkmak yasak, içeri girmek serbest. Tabi hangi aklı evvel böyle bir şehre gelmek isterse tabi.

Dr. Bernard Rieux, hastalığı ilk teşhis edenlerden. Gece gündüz uğraşıyor hastalıkla ve hastalarla.

Biraz soğukkanlı bir adam kendisi. Hatta epey soğukkanlı. Hatta neredeyse duygusuz. Yazar, doktorun duygularından pek bahsetmiyor kitapta. Daha ziyade düşüncelerinden, Rahip Paneloux’un dini açıklamaları karşısına getirdiği mantıki yorumlarından bahsediyor.

Dr. Rieux’a Jean Tarrou ve memur Joseph Grand çok yardımcı oluyor. Özellikle Tarrou’nun bu süreçte tuttuğu defter de çok faydalı oluyor.

Karantina altına alınan şehirde, aslında oranın yerlisi olmayan gazeteci Raymond Rambert de kalıyor. Düşünsenize, iş için ya da tatil için ya da herhangi bir nedenle gittiğiniz şehirde salgın bir hastalık ortaya çıkıyor ve mecburen orada kalıyorsunuz. Şehirden çıkışlar kapalı. Kanunen yasak. Ne yaparsınız? Rambert, illegal yolları denemeye çalışıyor. Dışarıda sevgilisi var ve ondan ayrı kalmaya dayanamıyor.

Salgın hastalık, karantina, ölümler… bunlar feci hadiseler ama krizi fırsata çevirenler de var. Mösyö Cottard bunlardan biri. Millet vebadan başını kaldıramadığı için Cottard, daha önce işlediği suçlardan yırttığını düşünüyor ve üstüne karaborsaya da giriyor.


Böyle birkaç karakter daha var. Yazar, anlatıcı sıfatıyla bu karakterler üzerinden bu hastalığın nasıl başladığını, nasıl yayıldığını, toplum üzerindeki etkisini, insanların yaşamaya ve ölmeye dair algılarını ve sonra da hastalığın nasıl geldiği gibi gittiğini anlatıyor.



ALLAH'IMA SEFERE ÇIKTIM


ALLAH’IMA SEFERE ÇIKTIM

Yazarı: Cemalnur Sargut

(Sorular: Ferda Yıldırım)

Yayınevi: Nefes Yayınları

Basım Yılı: 1. Baskı - 2014

Sayfa Sayısı: 240


Cemalnur Sargut’un ilk okuduğum kitabı “Aşktan Dinle” idi. İyi hoştu ama sanki çok “Hayat Sevince Güzel” şirinliğindeydi.

Bu kitabın ardından Cemalnur Sargut’un videolarını izledim. Yelda arkadaşım onun konferanslarına da götürdü beni.

Bu sırada can sıkıcı hadiseler de yaşayınca o kadar uzak bulmamaya başladım artık bu konuları.

İnsan hayat mottosunu “Yapan ve yaptıran Allah.” “Allah’a bırak, gerisi hallolur.” olarak belirleyince hayat daha kolay ve huzurlu hale geliyor.

Özellikle başa gelen dertler ile ilgili Cemalnur Sargut’un yorumları içimi ferahlatıyor.

Bu kitabındaki konu başlıkları:

-          Nefs
-          Tasavvufta Ahlak
-          Edep
-          Aşk
-          Tevhid

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HARİKA




ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HARİKA

Yazarı: Aziz Nesin

Yayınevi: Nesin Yayınevi

Basım Yılı: İlk basım – 1967
67. Baskı -

Sayfa Sayısı: 221


Ahmet ve Zeynep sınıf arkadaşı.

Zeynep, babasının işi gereği başka şehre ve dolayısıyla başka bir okula gidiyor.

Fakat iki arkadaş mektuplaşarak arkadaşlıklarını sürdürüyorlar.

Kitap bu mektuplardan oluşuyor.

İki çocuk, büyükleri o kadar tatlı eleştiriyor ki. Eleştirmek bile değil aslında, sadece başlarından geçenleri hiç yermeden, hiç kınamadan olduğu gibi anlatıyorlar. Eleştiriyi biz okuyunca çıkarıyoruz.

Bu şirin, saf, masum kitaptan gazetede okuduğum bir haber sayesinde haberdar oldum:

“Aziz Nesin Kitabı Öneren Öğretmenlere Soruşturma”

Hem de gerekçe “küfürlü ve Türk aile yapısına uygun olmayan içerik.”

Daha da komiğini söyleyeyim. Bu kitap, yazıldığı 1967’de de benzer saldırılara maruz kalmış.

Kitabı okuduğunuzda gerçekten bunun ne kadar aptalca olduğunu göreceksiniz. Görmelisiniz. Görün lütfen.

KOCAN KADAR KONUŞ




KOCAN KADAR KONUŞ



Yazarı: Şebnem Burcuoğlu



Yayınevi: DEX Plus Kitap



Basım Yılı: 5. Baskı - 2014



Sayfa Sayısı: 214







Pucca’dan hallice, Bridget Jones özenmesi bir kitap daha.



Ben denk gelirsem okurum bunları. Çok yerin dibine sokamıyorum. Keyifli oluyorlar çünkü.



Efsun esas kızımız.



Yalnız.



Daha önceki sevgililerinde aradığı mutluluğu bulamamış.



Kitap okumayı seviyor. Makyaj yapmayı, topuklu ayakkabıyı, kadınsal cilveleri sevmiyor ve zaten de bilmiyor.



Ama etrafındaki herkes bu konuda master yapmış seviyede. Kız kardeşleri, kuzenleri, annesi, anneannesi. Tavsiye üzerine tavsiye alıyor ama alışmadık götte don durmaz.



Kendisi gibi davranmadığı için bu hareketler onda sakil duruyor. Yüzüne gözüne bulaştırıyor.



En sonunda şu dersi çıkarıyoruz: Başkası olma kendin ol.



Başta da dediğim gibi, basit ve keyifli bir kitap.

IV. HENRY



IV. HENRY



Yazarı: William Shakespeare



Türkçesi: Bülent Bozkurt



Yayınevi: Remzi Kitabevi



Basım Yılı: 1. Basım – Ekim 1992

5. Basım – Aralık 2005



Sayfa Sayısı: 272






“Ummadık taş baş yarar”


Bunu 4. Henry’nin oğlu için söylüyorum.



Aslında kitaba adını veren, prensin babası. Ama prens daha ilgi çekici. İlgi çekici özelliği, başta prens vakarından, ağırbaşlılığından uzak, serseri arkadaşlarıyla hoppa bir hayat sürerken, sonra tam bir krala dönüşmesi.



4. Henry de zaten oğlunun o ilk zamanlardaki halinden illallah demiş. Hatta sonradan düşmanı olan Northumberland Lordu’nun oğlu savaşçı Henry için “keşke benim oğlum o olsa” demişliği bile var.




Hikayenin ne anlattığını anlayabilmek için kitabın başında kısa bir bilgilendirme var. Bu İngiliz tarihi nemenem bir tarihtir, bilmemiz gerektiği kadar anlatılmış.






Bundan sonra 4. Henry’i okursanız şeker lokum olur.


GÜNLERİN KÖPÜĞÜ



GÜNLERİN KÖPÜĞÜ



( L’ecume Des Jours)



Yazarı: Boris Vian



Çeviren: Bahir Güran



Yayınevi: E Yayınları



Basım Yılı: 1. Baskı – Nisan 1973

4. Baskı – Kasım 1991



Sayfa Sayısı: 155





Büyük ve zincir kitapçıların raflarında son zamanlarda aşk romanı olduğunu tahmin ettiğim güzel kızlı, çiçekli kapaklı kitaplar var. Milet aşka aç, eyvallah. Aşkın her türlü gideri var. Her türlü okunuyor.



Günlerin Köpüğü de aşk romanı.



Ama başta örneğini verdiğim kitapların basitliği yok onda. Edebi bir aşk da değil aslında. Ama cılkı çıkarılan bir konunun, olabilecek en kaliteli halde anlatımı var.



Kadın çok hasta.

Erkek varını yoğunu hiç düşünmeden ona harcıyor.



Kitabın bunu anlatırkenki kurgusu için fantastik deniyor, büyülü gerçeklik deniyor.

Halbuki bana gayet olağan ve normal gözüktü. Artık şaşırma duygumu mu kaybettim, kitabın atmosferine dalıp kendimi mi kaybettim, bilmiyorum.

Filmi de var. İzlemedim. Merak ediyorum.



BİZ




BİZ



(Mıy)



Yazarı: Yevgeni Zamyatin



İngilizceden çeviri: Algan Sezgintüredi



Yayınevi: Versus Kitap



Basım Yılı: 1. Baskı – Haziran 2009

2. Baskı – Şubat 2010



Sayfa Sayısı: 246





Meğer 1984’ün atası bu kitapmış.



Öyleyse neden 1984 kadar tanıdık değil, bilemedim.



1984 biraz daha insancıl. İnsancıl derken, öyle bir toplum düzenini kabule imkan yok tabi ama sadece Biz’e oranla daha insancıl, çünkü "Biz" daha robotik.



İki romanda da insani pek çok vasfını kaybetmiş topluluklardan bahsediliyor. Fakat Biz daha keskin, daha sert.



İnsanların isimleri yok. Kodları var. Harflerden, sayılardan oluşan.



Rüya görmek bir hastalık olarak değerlendiriliyor. Rüya görenler doktora gidiyor.



Sorgulamak falan zaten yok.



Ve yine bu düzene başkaldıran bir kadın.



İster istemez 1984’e gidiyor aklım.



Sadece bu iki kitaptan ve dini bir kıssadan yola çıkarak şu genellemeyi yapacağım.



Düzene başkaldırma rolünü yazarlar da kadına yüklemişler. Allah da Havva’ya yükledi bu rolü.



Adem ile Havva’yı biliyorsunuz. Yasak meyve var. Adem bunu sorgulamazken, Havva bu yasağı delmeye gidiyor.



1984 ve Biz romanlarında da başkarakterler erkek.



Bu erkekleri kurulu düzeni sorgulamaya iten de bir kadın.



Şimdilik sadece bu çıkarımı yapabiliyorum. Bu rolü neden kadınlara veriyorlar, onu tam kestiremiyorum.






4 Mayıs 2014 Pazar

ÇOCUKLUĞUN SOĞUK GECELERİ


ÇOCUKLUĞUN SOĞUK GECELERİ

Yazarı: Tezer Özlü

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Basım Yılı: 1. Baskı - Derinlik Yayınları - 1980

YKY'de 1. Baskı - Ocak 1994

22. Baskı - Ocak 2014

Sayfa Sayısı: 65

Arka kapakta yazıyor ki;

"Tezer Özlü'nün bu ilk romanı, yaşamın yalnızca başlangıcını oluşturmakla kalmayan, sürekli dönülen, belki de hiç çıkılamayan çocukluğu yansıtıyor. Yetişkinlerin, tıpkı çocukluğa olduğu gibi, farklılığa da aman vermeyen dünyasına karşı yazar, anıların çıplak gerçekliğine sığınıyor."

Çocukluğu, ev yaşamı, okul dönemi, evliliği, delirmesi, (delirmek yanlış oldu, daha doğrusu, ruhi bunalımları yüzünden hastaneye kapatılması), cinselliğe bakışı, yasaklara karşı çıkışı...

"Öğretmen anne babanın, Müslüman mahallelerindeki dar evlerin, kilise okulunun Katolik havasının, düşüncelerimizle bağdaşmayan çılgın sayılacak rahibelerin davranışlarının, öteki öğretmenlerin, öğrenmenin, düşüncelerimize yön verecek bir akım olmayışının, kavranması istenen önümüzde bekleyen tüm yaşamın sıkıntısı var. Yaşam, şimdi ancak kavranılması ve anlaşılması gereken; oysa yaşanması, gerçeğine inilmesi ilerideki yıllara atılan bir yabancı öğe gibi önümüze getirilmiş. Coğrafya derslerine getirilen yerküre gibi. Kimse yaşadığımız mevsimin, günlerin ve gecelerin yaşamın kendisi olduğundan söz etmiyor. Her an belirtilen bir öğretiye, bizler hep hazırlanıyor. Neye?" sf 23

GALİZ KAHRAMAN


GALİZ KAHRAMAN

Yazarı: İhsan Oktay Anar

Yayınevi: İletişim Yayınları

Basım Yılı: 1. Baskı - 2014

Sayfa Sayısı: 181


Okurken bir an bile dikkatinizi dağıtmanıza izin vermiyor bu kitap. Hep onunla ilgileneceksin ki anlayabilesin. Bir anlık dalgınlıkla ne okuduğunu kaçırırsan, ondan sonra anlamak içn geriye dönmen gerekir.

O yüzden biraz yorucu bir kitap oldu benim için. 

Bazı bazı bırakayım dedim, çok boğdu çünkü beni kelime ve olay kalabalığı, sonra bir an geldi, yakaladı beni, sonra gene sıkıldım. Ama nihayet bitirdim. 

Amil İhsan Efendi, kahramanımız.

Aslında bir kahramanda olmaması gereken her şey onda. İtlik, piçlik, pislik hepsi var İdris Amil Efendi'de.

Olaylar silsilesi o kadar yoğun ki, hatırlamaya çalıştıkça başım ağrıyor.

İdris Amil Efendi, kadınların kendisine aşık olmasını istiyor, bunun için de güçlü olması gerektiğini düşünüyor. Bu konuda nam salmış büyüklerinden yardım istemeye karar veriyor. Bunlardan en önemlisi de hapiste. 

Bir vesileyle hapse girmeyi başarıyor. Kendisiyle tanışmak için hapse girdği adamın putlara taptığını görünce korkuyor, o kadar korkuyor ki altına kaçırıyor. 

Hapisten çıkıyor. Bir genelevde yemek dağıtımı işi yapıyor. Orada bir kadına aşık oluyor. Kadını istemeye gidiyor ailesiyle. O sırada kadının belalısı evi basıyor. İdris Amil Efendi ve ailesi kaçıyor.

Artık genelevde çalışamaz tabi. Belediyenin bir ilanını görüyor. Sanatkarlık kursuna yazılıyor. Orada Efgan Bakara ile tanışıyor. Efgan Bakara düzgün, temiz, titiz bir adam. İdris Amil'i "kahraman" addeden yazar, Efgan Bakara'yı da "enayi" kabul ediyor. 

İdris Amil Efendi, nam salmış bir külhanbeyinin ikiz kız kardeşi ile evlendiriliyor. Ama bu kadın efendimize yar olmuyor. Dev gibi güçlü bu kadın, aşığı ile birlikte kaçıyor.

Sonra İdris Amil Efendi'ye baba olduğu haberi geliyor. 

Karısı başka bir alemde, İdris Amil başka bir alemde.

Bir kadına aşık oluyor. Ama dayısı da o kadına aşık.

Bir katakulliyle dayısı ve aşık olduğu kadının ilişkisini bozuyor. Dayı delirip hastaneye kaldırılıyor.

Aynı kadına bu defa da Efgan Bakara aşık oluyor. Ama İdris Amil onu da ekarte ediyor.

Paylaşılamayan kadın Mualla şimdi İdris Amil Efendi'ye kalmış gibi gözükse de kızın gönlü başkasında. Hem de İdris Amil Efendi'nin nefret ettiği birinde.

Daha dünya kadar olay. Valla suratım ekşiyor şu an. 

Ben sevmedim.

Çok başımı ağrıttı.