25 Mart 2015 Çarşamba

KARLAR ÜLKESİ





 KARLAR ÜLKESİ

(YUKIGUNI)

Yasunari Kavabata



1947



Türkçesi: Nihal Yeğinobalı



Cem Yayınevi – 1990



144 sayfa

“Tren uzun bir tünelden çıkıp karlar ülkesine girdi. Gece göğünün altında her yer bembeyaz uzanıyordu. Tren bir işaret noktasında durdu.”

*

Ben şimdi burada çıkıp da kimsenin yoz kültürüne hakaret edecek temizlikte değilim. Bizim de ülke olarak leş geleneklerimiz var çok şükür. Batının ahlaksızlığını aldığımız gibi doğununkini de alırız. Ahlaksızlıkta dünya markası olmamızın önüne kimse geçemez.


Kastettiğim şey, geyşalık müessesesi. “Bir Geyşanın Anıları” kitabı var. Okumadım. Bu okuduğum ise belki ona bir başlangıç sayılabilir. “Yeni Başlayanlar İçin Geyşalık”


Şimamura, Tokyolu bir zengin. Aylak bir adam. Yazar geçiniyor hesapta ama edebiyatla falan çok ilgilendiğinden değil. Hasbelkader Batı dansıyla ilgilenmiş, ona ilişkin araştırmalar yapıp yazılar yazarak kendisine yazarlıkta bir yer edinmiş.

Karısını ve çocuklarını Tokyo’da bırakıp Karlar Ülkesi’ne geliyor zaman zaman. Kafa dinlemek, kaplıcalarda dinlenmek için.

Burada kaldığı otelde bir geyşa rica ediyor.

“Pardon bir geyşa alabilir miyim?”

“Tabi neli olsun?”

“Şöyle genç. Bol köpüklü, kremalı.”

Ancak o dönem, festival mi varmış, toplantı mı varmış, geyşa yokmuş ona verecek.

Tam geyşa olmasa da bir kız gönderiyorlar bu adama. Adı Komako. Daha geyşa değil ama amatör.

Adam, bu kıza arkadaşvari duygular besliyor ilkin. Sohbet muhabbet, seviyeli bir ilişki oluyor başta.

Sonra adam şehre geri dönüyor.

Karlar Ülkesi’ne tekrar geldiğinde Komako’yu artık geyşa olmuş olarak buluyor.

Geyşalık okuluna gitmiş Komako. Öğrenmiş. Ekmeğini kazanıyor bu işten. Toplantılara gidiyor sık sık. Toplantı diye geçiyor kitapta bunlar. Ne toplantısı anlamadım, bayi toplantısı gibi bir şey herhalde. İş adamlarının geldiği.

Kız, bu toplantıların, yoğun işlerinin arasında illa ki Şimamura’ya da uğruyor. Beş dakika bile olsa onu görüyor muhakkak.

Şimamura da hiç demiyor ki “Kurtaracağım seni bu hayattan.”

Şimamura, kitabın ilk sayfalarında Karlar Ülkesi’ne gelen trendeyken bir kız ve bir oğlan görüyor trende. Oğlan hasta. Kız ona şefkatle bakıyor.

Bu hasta oğlan, Karlar Ülkesi’nde “müzik öğretmeni” diye bahsedilen kadının oğlu.

Müzik öğretmeni, Komako’nun ev sahibi.

Müzik öğretmeninin oğlu ile Komako’nun nişanlı olduğu söylentisi var. Doğrulanmıyor bu ama var.

Trende müzik öğretmeninin oğluna şefkatle bakan kız Yoko. O da mini geyşa şimdilik. Büyüyünce geyşa olacak.

Şimamura, Yoko’yu görünce ona da bir hallenir gibi oluyor ama ileri gitmiyorlar. En fazla flörtöz bir konuşmaları oluyor.

Yoko, Komako’yu pek sevmiyor. Komako da Yoko’ya bayılmıyor zaten.

Kitabın sonunda;

Sonunu söylüyorum, bilmek istemeyen gitsin,

Şimamura ve Komako, yanan bir bina görüyorlar. Etrafta kalabalık toplanmış. Onlar da gidiyor.

Alevlerin içinden bir kadın bedeni fırlıyor.

Bir bakıyorlar, Yoko.

Şimamura kucaklıyor bedeni, götürüyor.

Nereye götürüyor, Yoko ölü mü, yaralı mı, belli değil.

*

“Şimamura, Komako’nun ‘Çekilin! Lütfen çekilin!’ diye bağırdığını duydu. ‘Bu kız delidir! Deli!’

Şimamura bu yarı çıldırmış sese doğru atılmaya çalıştıysa da Yoko’yu almaya giden adamlar onu yana ittiler. Şimamura ayağı takılıp sendeleyince başı arkaya doğru düştü ve Samanyolu, gürül gürül içine aktı.” sf. 144

*

Kitapta geyşalık, sanki oturup iki çift lafın belini kırmalık bir arkadaşmışlıkmış gibi naif anlatılmış.

Bunun bir benzeri Sabahattin Ali’nin öykülerindeki oturak alemlerinde var. Buraya çağrılan kadınlar da alt tarafı cilveli cilveli dans eden, en fazla kucağa oturan kadınlar gibi anlatılıyor. Daha fazlası olmuyormuş gibi. Sanırım yazarlar bu kısımları anlatmayıp okuyucunun hayal dünyasına bırakıyorlar. Ya da “O kadarını da ben anlatmayayım artık, eşek değilsin anlarsın bundan sonra ne oılduğunu” demek istiyorlar.

Uzakdoğunun özellikle Japon diyarının sanatı beni pek içine alamıyor sanırım.

Geçenlerde izlediğim “Prenses Kaguya Masalı”nı da pek beğenmemiştim. Ki o film oskara aday olmuş bir animasyon.

Çok sıkmasa da pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim bu kitabın yazarı da Nobel ödüllü.

Adamların oskarlık filmlerine, Nobellik kitaplarına burun kıvırıyorum. Böyle de anlamıyorum sanattan, edebiyattan.

1 yorum: