1 Mart 2015 Pazar

MARKOPAŞA YAZILARI VE ÖTEKİLER



MARKOPAŞA YAZILARI VE ÖTEKİLER

Sabahattin Ali

Hazırlayan: Hikmet Altınkaynak

Yapı Kredi Yayınları - 9. Baskı - Ocak 2014

226 sayfa

Epey bilgilendirici önsözlerle başlıyor kitap.

Hemen ardından Sabahattin Ali'nin hayatını anlatıyor kısaca.

İlk defa bu kitapta öğreniyorum ki Sabahattin Ali'nin filme alınan eserleri olmuş.

Azap Yolları: 
Yönetmen: Y. Duru - 1967
Bu film, Kağnı, Ses ve Gramofon Avrat öykülerinden oluşuyormuş.

Kuyucaklı Yusuf:
Yönetmen: Y. Kurçenli - 1987

Devlerin Ölümü:
Yönetmen: İ. Tözüm - 1990
Bu film, Hanende Melek, Çilli, Yeni Dünya öykülerinden oluşuyormuş.

Hasan Boğuldu:
Yönetmen: O. Aksoy - 1990

Bu filmleri izlemek için şiddetli bir istek duyuyorum.

*

Kitapta Sabahattin Ali'nin Markopaşa gazetesinde ve diğer mecmualarda yer alan yazıları var. Önce başka gazetelerde yayınlananlar, sonra kendi gazetesi Markopaşa'yı çıkarınca oraya yazıkları, Markopaşa'nın kapatılmasının ardından çıkardığı Merhumpaşa, Malumpaşa, Ali Baba'da yazdıkları.

Ancak bu yazıların öncesinde Sabahattin Ali'nin çeşitli anketlere verdiği cevaplar var.

1930'da başlıyor yazılar. 1948'de son buluyor.

İlk yazılar genellikle edebiyat üzerine. Shakespeare mesele. Üzerinde çok durduğu bir konu. Shakespeare'in aslında var olmadığı, onun isminin yer aldığı eserleri aslında başkasının yazdığı gibi tartışmalar var edebiyat camiasında. Sabahattin Ali de bu konuya, bu tartışmaların saçmalığına değinmiş defalarca.

Devlet Tiyatrosunda oynanan oyunlar hakkında değerlendirmeler yazmış.

Şahane bir eleştirmenmiş kendisi.

Yazıları da Türkiye'nin onyıllardır değişmeyen gündemi nedeniyle bugün de canlılığını koruyor.

3 Şubat 1947 tarihli "Yeşil Sarık" başlıklı yazısından;

"Yirminci yüzyılın ortasındayız. Sesini günden güne yükselten irtica bağırıyor:

-Kız okullarını oğlan okullarından ayıralım. Kız öğrencileri köy enstitülerine almayalım. (Sanki tarlada ve fabrikada da kadını erkekten ayırabilirlermiş gibi.)

- Din bilgileri okutalım da şu bozuk ahlakımız düzelsin (Sanki kendi ahlaklarında din ile düzelecek taraf kalmış gibi)

(sf. 149)


10 Şubat 1947 tarihli "Ne İstiyoruz?" başlıklı yazısından;

"Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Herhangi bir karar alınırken, İzmir'deki ortak tüccar, İstanbul'daki ahbap milyoner değil, bu kararların altında beli bükülen, çoluk çocuk inleyen yığınlar göz önünde tutulsun." (sf. 151)


10 Mart 1947 tarihli "Lanet Olsun" yazısı var ki...

"Kendi menfaatlerini milletlerin menfaatinden üstün tutanlara, kendi hak edilmemiş ekmeklerini yiyebilmekte devam etmek için milletlerini kölelik zincirleri, cehalet karanlığı, korku uyuşukluğu içinde bırakmaya çabalayanlara lanet olsun...

"...Üzerinde yaşadıkları toprakları, boş lakırdı ve gösterişten ileri geçmeyen akılsız, bilgisiz tedbirler ve tedbirsizliklerle günden güne bakımsız, verimsiz, perişan bir toprak yığını haline getirenlere, o toprağın üstünde yaşayanları, oralarda eskiden insan gibi yaşamış olan milletin hatırası için yüz karası olacak kadar düşük seviyelere indirenlere lanet olsun..."

(sf. 159)


Yine tam olarak bugün, Şubat-Mart 2015 Türkiye'si ve hatta korkarım önümüzdeki günler için de geçerliliğini koruyacak, 17 Mart 1947 tarihli "Adalet" başlıklı yazısı:

"Geçenlerde vefat eden çok kıymetli yargıtay başsavcısı, bir gün şöyle demişti:

'Bir memleketin ordusu bozuk olabilir, harbe girmedikçe bu meydana çıkmaz;maarifi bozuk olabilir, bunun acısı da ancak aradan bir nesillik bir zaman geçince kendini gösterir; iktisadı bozuksa, millet uzun seneler süren bir sefalet içinde sürüklenir gider. Ama bir memlekette adalet bozulursa, halk adalete inanmamaya başlarsa, anarşi hemen kendini gösterir, herkes hakkını kendi aramaya kalkar ve o insan cemiyeti derhal dağılmaya, batmaya mahkumdur."
(sf. 160)


Şimdi epey komik bir yazısı geliyor. Tarih 21 Nisan 1947. Yazının başlığı "Recepkrasi ve Celalkratik"

"Türkiye 'Recepkrasi' ile idare edilir. 'Recepkrat' bir idare vardır. Recepkrasi'nin de aslı Recepos ve kralostan gelir." (sf. 164)

O dönemin başbakanı Recep Peker'i hicveden bir yazı bu.


1947 tarihli;

"Milletin Postunu Paylaşıyorlar"

"Fikir ve Küfür"

yazılarından alıntı yapamıyorum. Komple okumanız lazım.

5 Şubat 1948 tarihli "Asıl Büyük Tehlike Bugünkü Ehliyetsiz İktidarın Devamıdır" başlıklı yazısı ile daha başlıkta vuruyor zaten.

İntenette en çok dolaşan yazısı ise 25 Kasım 1947 tarihli "Ne Zor Şeymiş" yazısı:

"Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer!.. Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?"(sf. 190)

Bu yazının tamamı, Kafa dergisinin Şubat 2015 sayısının arka kapağında, Sabahattin Ali'nin bir fotoğrafıyla yer alıyor. Çerçeveletip asacağım, bir türlü fırsat olmuyor.


Sabahattin Ali'nin tam anlamıyla mükemmel bir zihin olduğunu anlamak adına tavsiye ediyorum bu kitabı.

Sabahattin Ali sadece roman değil, hikaye değil, şiir değil; güncel/eleştirel yazılarıyla da dört dörtlük bir düşünce adamı. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder