21 Ağustos 2015 Cuma

GALİZ KAHRAMAN



GALİZ KAHRAMAN

İhsan Oktay Anar

2014

İletişim Yayınları - 1. Baskı

181 sayfa

Bu kitabı film yapmalılar.

Doğru düzgün yapabilirlerse efsane bir kara komedi olur.

Kahkahalarla okudum kitabı. Böyle kitap okunur mu? İyi ki tatilde ve evde olduğum bir sırada okudum,yoksa yollarda okusam insanlar deli olduğumu düşünebilirlerdi. Çok güldüm, çok.

Yalnız önce biraz gömeceğim, ondan sonra belki överim.

Kitapta "Efendimissssss" diye övgülerle bahsedilen, ama bu övgüleri hiç mi hiç haketmeyen, kımıl zararlısı, sinir bozucu bir herif var. İDRİS AMİL adı. 

Bu isim, yazarın bir önceki kitabı Yedinci Gün'de de geçiyor. Allah'tan okuduğum kitapları sonra hayvan gibi bloğa yazıyorum da "Ben bu ismi nereden biliyorum? Kimdi bu yaa?" diye aklıma takılınca bakıp hatırlayabiliyorum. 

Sanırım, bu kitaptaki İdris Amil, o kitaptaki İdris Amil.

Bunu kitabın bir yerine önsöz mönsöz yazsaydılar, belirtseydiler, çok muydu yani? İlle araştıralım mı internetten gerçekten öyle mi diye? Araştırmıyorum. Hadi bakalım, araştırmıyorum.

Bence öyle.

Yedinci Gün'de örnek/üstün insan olarak İdris Amil adı geçiyor. Bu son derece sıradan, normal, olağan bir insan. "Onun üstünlüğü, hiçbir üstünlüğünün olmaması. Daima ortada, yani merkezde durması." diye belirtiliyor.

Bu kitapta da İdris Amil'in bu üstünlüğü alaycı bir dille anlatılıyor. Çok alaycı ama. Bayağa alaycı. Öyle böyle değil. Daha fazla alaycı olamaz dedikçe, daha da alaycı oluyor.

Bir de bu kitabın, yazarın diğer kitaplarından şöyle bir farklılığı var. Bölüm ayrımı yok. Bütün kitap tek bir bölümden oluşuyor. 

Kitabın kapak resmindeki tuğranın altında "Mevcude'nin Çekilmez Hoppalığı" yazıyor.

Bu, İhsan Oktay Anar'ın sıklıkla yaptığı şey. Ünlü kitapların, yazarların, filozofların, bilim adamlarının... Ünlü ne varsa işte, isimlerini deforme ediyor. " Mevcude'nin Çekilmez Hoppalığı" da bildiğimiz "Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği" Kitabın içinde bunun bahsi geçiyor. Yazar olarak "İlhan Kundura" diyor. Bu da "Milan Kundera" işte.

Bunu ilk Puslu Kıtalar Atlası'nda yapmıştı. O kitapta bahsi geçen Rendekar isimli feylozofun "Zagon Üzerine Öttürmeler" diye adlandırdığı, aslında Descartes'in "Yöntem Üzerine Konuşmalar" kitabı.

Bunu hep yapıyor.

Açıkçası, şu andan itibaren (adamın 7 kitabını da okuduktan sonra) bir daha buna benzer oyunları olursa muhtemelen artık sıkılacağım. 

Kitabı anlatmaya başlıyorum:

Giriş cümlesi: 

"Hüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüp! Jjjjjjjjjjjjjjjjjjj! Nah-ha!"

Bu nida, ilerleyen sayfalarda çok sinir bozucu oluyor. Çünkü bunu yapan İdris Amil denen pis bok herif. Evet, pis bok.

İdris Amil, kızlara düşkün bir adam. Gel gelelim kızlar onunla aynı fikirde değil.

O da kendisine kız bulması için YARMA İSKENDER denilen kabadayıya danışmaya karar veriyor. Bu kabadayı hapiste ve onunla konuşabilmek için de hapse girmesi lazım. Bir bekçinin kıçına tekme atma suçu işleyip hapse giriyor.

Hapiste buna pek iyi davranmıyorlar. Yarma İskender'in putlara taptığını da görünce korkuyor. Kıçını tekmelediği bekçiden af dileyip hapisten çıkıyor.

Kadınları etkilemenin yolunun şiir yazmak olduğuna karar veriyor. Bunu da beceremiyor.

Dayısı geliyor bir gün eve. Dayı biraz deli. Kafasını delip yerleştirdikleri elektrotlara bağlı bir cihazla yaşıyor. Hastalığı kumar ve kadınlara düşkünlük. Cihazı ayarlayıp bu düşkünlüklerini ortadan kaldırıyor.

Ne güzel. Keşke bizlerde de böyle bir cihaz olsa. Düğmesine bassak ve karşılıksız aşk acısı çekmesek. Düğmesine bassak sigara, kumar... vb kötü alışkanlıklarımızdan kurtulsak. 

Dayının bu cihazının bir gün pili bitiyor ve kumar oynuyor. Kaybediyor. Aile maddi sıkıntı çekiyor. İdris Amil de bu nedenle çalışmaya başlıyor.

Bir aşçının yanında işe başlayıp umumhanelere yemek götürüyor. Burada tanıştığı HANDAN adlı bir kadına aşık oluyor. Kadını istemeye gittiklerinde kadının belalısı geliyor. Belalı, kadını kimin istediğini sorunca İdris Amil, dayısını gösteriyor ve adam dayının kemiklerini kırıyor.

Bu, İdris Amil'in son şerefsizliği değil.

İdris, artık umumhane aşçısı yanında çalışamayacağı için şiir yazarak para kazanmaya karar veriyor. Tam da o an, belediyenin sanatkar kursu ilanını görüyor. "AVAMA AÇIK SAN'ATKAR MÜELLİF KURSU"

İlana başvuruyor. Kursta pek çok insan var. Bunların amacını yazar şu sözcüklere anlatıyor:

"Yazdıkları ve yazacakları her bir metin, söyledikleri her bir söz, cins-i latife bir çük teşhiri, bir priapist manifestoydu. Lakin işin can alıcı noktası, edep yerini edebi bir şekilde gösterebilmekti." sf. 31

Aramızda karı kız düşürmek için şiir yazanlar varsa, çok ayıp. 

Kursun hocası, her derse bir akademisyen, hoca, profesör bir şey getiriyor. Bu esnada da yazarın edebiyat ve akademi dünyasına dair eleştirileri oluyor. Çünkü bu gelen insanların kimi kendisini beğenmiş, kimi haketmediği yerlere torpille gelmiş, abuk subuk insanlar.

Ayrıca roman nasıl olmalı, nasıl olmamalıya dair de sayfalar dolusu yazı var. 

Mesela imla. Yazar, imla hatalarına çok da takılmamak gerektiğinden yana.

"Orduda yanaşık düzen neyse, romanda da gramer ve imla oydu. İmla kılavuzu aslında, siyasi görüşleri ne olursa olsun romancıları 'Sağa-sola...Dön!', 'Tüfek...Omza!', 'Uygun adım...Marş!' gibi emirlerle, bir Duce yahut Führer'in ve bu liderlere ibadet eden kuru kalabalığın önünde kaz adımlarıyla yürüten bir yanaşık düzen talimnamesiydi." sf. 71

"Dilde gramer ve imla yanlışları arayan münekkitler, aslında namazda 'La ilahe!' lafzını söylenirken sağ işaret parmağının kalkması gerektiğini, Ramazan'da basur memeleri makattan içeri itildiğinde orucun bozulduğunu, camide üzerine bir dirhem miktarından fazla pislik bulaştığı takdirde abdestin kaçtığını söyleyen ulemanın, dinde yaptıklarını dilde yapmaktaydılar." sf. 72

Bu çok sert işte.

"Hijyenik ve steril bir dilin muhafızlığını yapan münekkit ise, erkeğin vücut sıvılarından tiksinen takınaklı bir kız kurusu gibi kısırdı." sf. 73

Tamam ya, karışmıyoruz imlaya falan, ne haliniz varsa görün.

Roman okuyucusu için de sözleri var yazarın:

"Bir romanın iki tür okuyucusu olurdu: Zeus gibi olanlar ve Yahova'ya benzeyenler.(...) Zeus'a benzeyen okuyucu roman okuduğu sırada eğlenip güler, bazen ağlar, kısaca hayattan zevk alırken, Yahova'ya benzeyen okuyucu böyle yapmazdı." sf. 160

*

Bu kursta EFGAN BAKARA isimli bir arkadaş var. Nasıl güzel bir insan. Nasıl düzgün, nasıl edepli, nasıl efendi. 

Kursu ziyarete gelen prof geçinenleri bir bir bozuyor ama kimse onu ciddiye almıyor.

Kitap boyu bu adamcağızın başına türlü türlü belalar geliyor. İdris Amil'in de başına geliyor ama onun başına gelsin, çünkü o pis bok. Ama Efgancığın başına gelmesin ya. Çok üzülüyorum ben ona.

İdris Amil lavuğu, Efgan Bakara'yı kafaya alıyor. Efgancığım da saf, arkadaş oldular zannediyor.

İdris, Efgan'ı pavyona götürüyor. Yiyorlar, içiyorlar, hesabı Efgan'a kitlemeye niyetli. Bir yandan da pavyondan viski zulalıyor. Ama kaçarken yakalanıyor ve pavyonda bir ay bulaşık yıkamakla cezalandırılıyor.

Pavyonda bulaşık yıkadığı için kursa gelemeyen İdris'e, Efgan Bakara, kursta öğrendiklerini anlatıyor. Bu arada da bulaşık yıkayarak İdris'e yardım ediyor. O kadar yardımcı oluyor ki, İdris götü bakıyor ki Efgan yıkıyor, kendisi sıvışıyor.

İdris, bir gazetede artist arandığı ilanını görüyor. Hemen başvuruyor. Veriyor kayıt parasını ve fotoğrafını. 

*

Yarma İskender, İdris Amil'i evlendirmeye karar veriyor. 

O vakitler biri Üsküdar'da diğeri Kasımpaşa'da iki külhanbeyi var. Anadolu Külhanbeyi REMİZ, Rumeli Külhanbeyi Yarma İskender.

Yarma İskender, İdris'in Anadolu Külhanbeyi Remiz'in ikizi REMZİYE ile evlenmesini istiyor. Böylece iki cemaat birleşecek, hısım akraba olacak.

Yalnız bu Remziye, korkunçlu bir kadın. İkiz erkek kardeşine tıpatıp benzeyen erkek görünümlü biri. 
Fakat yapacak bir şey yok.

"Sonunda olan oldu ve insafsız belediye memuru, eli satırlı bir kasap gibi onların nikahını kıydı." 
sf. 56

Düğünde olay çıkıyor, Remiz öldürülüyor. Remziye kaçıyor.

Normalde Remiz öldüğüne göre, onun yerini damat İdris almalı ama Remziye her nereye kaçtıysa Üsküdar kabadayılarının şefi oluyor. İdris'i takan yok. 

Her ne kadar karı koca ilişkisi yaşamamış olsalar da Remziye bir gün, İdris'ten çocuğu olduğunu, gelip almasını söylüyor.

İnsan azmanı bir çocukları olmuş. YAŞAR adı.

*

İdris'in karısının kaçması ve başkasından çocuk peydahladığı dedikodusu nedeniyle İdris ve ailesi pek insan içine çıkamıyor. İlle çıkmaları gerekiyorsa anlaştıkları bir taksi şoförü var, onunla gidiyorlar gidecekleri yere.

Bu taksinin bagajında hırsız bir çocuk olduğunu öğreniyorlar. İdris Amil, taksiciyi polise şikayetle tehdit edip adamı kendi işleri için kullanıyor. Öncelikle ondan hırsızlığın nasıl yapıldığını öğrenmek istiyor.

Bundan sonra hırsızlığa övgüler düzüyor yazar. (Bu kötü olan şeylerin övülmesi tabi hep alaycı dille yapılıyor. Anlıyorsunuz onu.) Hırsızların dindar da olabileceği ve hatta öylesinin daha makbul olacağı, hırsızlık tarihçesi, bu camiaya girme şekli şemali, hırsızlık raconu... Burada yazar coşuyor. 

İhsan Oktay Anar kitaplarında yer yer rastladığım sıkılma noktaları oluyor, bu kısım da o noktalardan biriydi. İçim şişti. Uzun uzun, kusturacak/bunaltacak/boğacak  kadar ayrıntılı anlatıyor bazen.

Taksici, İdris Amil'i şehirdeki hırsızların reisi MUHTAR ile tanıştırıyor. 

İdris Amil de hırsızlığa başlıyor. 

Soygun için girdiği evde ev sahibine yakalanıyor. Ev sahibi İdris'i polise şikayet etmeme karşılığında eline bir bidon tutuşturup yakınlardaki tarihi hamamı yakmasını istiyor. Çünkü evin sahibi inşaat müteahhidi ve yanan hamamın arsasına iş hanı yapıp parayı vuracak.

Burada da yazar uzun uzun sanat tarihini, sanata ve tarihe değer vermezliğimizi, zenginlik ve refahın aynı şeyler olmadığını anlatıyor.

Ev sahibi müteahhid, ayrıca İdris'in kafa kağına da el koyuyor.

İdris, kafa kağıdını almak için tekrar o eve soyguna gidiyor. Çünkü "kafası olan herkes, kafa kağıdını kaybetmenin, kafayı kaybetmekle aynı olduğunu bilirdi." sf. 98

Tekrar ev sahibine yakalıyor.

İdris, ev sahibinin kızı DİLARA'yı namüsait bir şekilde gördüğü için de ev sahibi, kızı Dilara'yı İdris'le evlendirmek istiyor. Üstüne başlık parası da istiyor ve karşılığında senet imzalatıyor. 

Evlenmezse ya da başka biriyle evliyse de öldürmekle tehdit ediyor.

Bildiğimiz üzere İdris, zaten evli. Kağıt üzerinde de olsa bir evliliği var.

Ayrıca da İdris, ev sahibi müteahhidin diğer kızı MUALLA'ya aşık oluyor.

O sıralarda Dayı da karasevdaya tutuluyor. Aslında cihazının buna izin vermemesi lazımdı ama bozulmuş herhalde.

Kıza kavuşabilmek için para lazım. Para biriktirmek için seyyar köftecilik yapmaya başlıyor. 

İdris, Dayı'ya aşık olduğu kızın kim olduğunu soruyor. Kimmiş? Mualla.

Dayı da Mualla'ya aşık. Kızın babasının da bundan haberi var. Hatta Mualla'nın babası onlara gelecek aileyi yakından tanımak için.

Şerefsizin önde gideni geride durmayanı İdris Amil, bu işe taş koyuyor tabi.

Müteahhit yazmış gibi Dayı'ya bir telgraf gönderiyor. Buna göre müteahhit, Dayı ve ailesini dışarıda bir yere davet ediyormuş da, orada onları bekliyormuş da.

Dayı ve ailesi gittikten sonra müteahhit geliyor. İdris, Dayı hakkında iftiralar anlatıyor müteahhide. Müteahhit de kızını vermekten vazgeçiyor. 

Zavallı Dayı, Mualla'sına kavuşamadığı için deliriyor ve ömrünün sonuna kadar Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde kalıyor.

İdris Amil, müteahhitteki senedinin borcunu ödemek için Dayı'dan kalan köfte işini sürdürüyor. İğrenç pis köfteleri ucuza ve çokça satıp iyi para kazanıyor.

Şimdi de Remziye'den boşanması gerekiyor. Ama bunun için hem avukat bulması çok zor, hem de kendisini Remziye ile evlendiren Yarma İskender'den boşanma izni alması çok zor.

Bunun için yine bir hinlik yapıyor.

Yarma İskender'in putlarını çalıyor. Putlarını kızları gibi seven İskender çok üzülüyor. İdris, Yarma İskender'e putları bulacağını ama bunun karşılığında Remziye'den boşanmasına izin vermesini istiyor.

Sonunda izni koparıyor. Avukatı da buluyor. Remziye'den boşanıyor.

İdris, gönül rahatlığıyla müteahhide gidip senet borcunu ödeyecekken adam, kabul etmiyor ve İdris'ten kızını tavlayıp evlenmeye ikna etmesini, ancak o zaman kafa kağıdını ve senedi vereceğini söylüyor.

İdris Amil, sözlüsü Dilara'yı dışarıda dolaştırmaya çıkarıyor. Yanlarına gözlemci olarak Mualla da geliyor. İdris'in istediği de bu zaten. Mualla ile vakit geçirebilmek.

Yolda Efgan Bakara ile karşılaşıyorlar. Efgan da Mualla'ya aşık oluyor ama kimseye söyleyemiyor tabi yavrum.

İdris Amil'e başvurduğu artist ajansından film teklifi geliyor.

Sete gidiyor İdris Amil. Rol icabı yatağa giriyor. Sevişme sahnesi. Yalnız İdris'e uzun sarı peruk takıyorlar, bir de izbandut bir herif giriyor yatağa. Sahne burada bitiyor. 

Bu sahnenin fotoğrafı ve haberi gazetelere düşüyor. Gazetedeki habere göre "ALMAN GÜZELİ ŞUH İRİS AMİR AÇIKLADI: MEMLEKETİNİZİN ERKEKLERİ GAYET AZGIN" 

Gazeteyi gören kayınpeder, resimdeki kadını İdris Amil'e benzetip ne olur ne olmaz diye İdris Amil'den erkek olduğuna dair hastane raporu istiyor.

İdris'in takıldığı kıraathanelerdeki adamlar da gazetedeki hatuna abayı yakıyor.

Kadının, İdris Amil'in kız kardeşi olduğunu sanıyorlar.

İdris bu arada Mualla'yı ve esasen kadınları tavlamanın bir yolu olarak da roman yazmaya karar veriyor.

Yine şeytani bir fikirle.

Edebiyat dünyasında yer etmiş, ünlü romanlardan ortaya karışık romanlar oluşturuyor. İsimleri, karakterleri, olayları bulamaç yapıp sıfırdan romanlar yazıyor.

(Buna benzer bir şey The Simpsons'da da vardı. Bir bölümde bir ekip toplanmış, çok satan  vampirli, kurt adamlı, büyücülüklü, yetimli romanlardan bir potpori yapmışlardı) 

İdris'in bu planını öğrenen Muhtar, buna engel olup kitapları kendi adıyla bastırtıyor. Okuma yazması bile olmayan MUHTAR LÜPEN, romanlarıyla çok meşhur oluyor. Genç kızların sevgilisi oluyor anlayacağınız.

O kadar ki Mualla'nın bile.

Efgan Bakara'nın da Mualla'ya aşık olduğunu öğrenen İdris Amil, Efgan'a oyun oynuyor. Mualla'nın ağzından "Gel kaçır beni" diye Efgan'a mektup yazıyor. Efgan da Mualla'yı kaçıracakken Mualla'dan azar işitince kahroluyor.

O sırada da Zürih'te bir üniversiteden burs almıştı. Aşk acısıyla atlıyor trene gidiyor.

En güzelini yapıyor. Canım benim. Reddedildikten sonra gidebilmek bir nimettir, bir şanstır. Şükürdür bu.

Dilara da bu arada kaçıyor. Amerikalı film artisti Klark Kebil'a aşık olan Dilara, Amerika'ya giden bir gemiye atlayıp aşkını bulmaya gidiyor.

Kayınpeder de İdris'ten Dilara'yı ve Klark Kebıl denen namussuzu öldürüp namusunu temizlemesini ve sonra polise teslim olmasını istiyor. He he oldu canım. Yoksa senedi kırdırıp İdris'in tüm malvarlığına haciz koyacak, ayrıca da hapse attıracak.

İdris, bu yüzden Muhtar'dan para istemeye gidiyor. Muhtarsa ona bir şartla para vermeyi kabul ediyor. Geçenlerde yaptıkları banka soygununu üstlenip polise teslim olması karşılığında.

İdris tabi bunu kabul etmiyor. Tam gidecekken ne görsün? Muhtar'ın evinden bir kadın sesi. Kim o kadın? Mualla'ya.

Mualla, hayranı olduğu yazar Muhtar'la bir imza gününde tanışıyor ve sonuç bu.

Bunu gören İdris Amil'in yaşam enerjisi sönüyor.

Muhtar'ın teklifini kabul edip parayı alıyor. Kayınpederine olan borcunu ödüyor. Polise gidip, işlemediği soygunu üstleniyor ve hapse giriyor. 

"Zaten o devirde kanundan kaçmak mümkün görülmediği ve aynı zamanda yakışık da almadığı için, suç işleyenler karakola kendiliğinden gelirler ve teslim olurlardı." sf.179 

Hapse götürülmek üzere jandarmalar eşliğinde trene bindirilen İdris, bir adamın dikkatini çekiyor. 

Bu adam antropolog. O güne kadar 10.000 kişinin fotoğrafını çekmiş ve hepsinin ortalaması olan Mükemmel İnsan'ın yüzüne ulaşmış. Bu yüz de aynı İdris Amil'in yüzüne benzemiş. 

Hikaye de burada bitmiş.

Kitabın son cümlesi de yine;

"Hüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüp! Jjjjjjjjjjjjjjjjjjj! Nah-ha!"

*

Başlayacağım şimdi Hüp'üne de, jii'ne de, nah-ha'na da.

*

En sevdiğim yazar Sabahatin Ali'dir.

İhsan Oktay Anar'ı okudukça da Sabahattin Ali'ye daha çok hayranlık duydum, onu daha çok sevdim. Adam ne kadar sade, ne kadar duru yazmış kitaplarını. 

Sadelik her şey.

Sadelik ne kadar rahatlatıcı, ne kadar huzur verici, nefes aldırıcı dingin bir şey.

İhsan Oktay Anar'ın kitapları ise olay örgüsünün baş döndürücülüğü, dilinin kalabalıklığı nedeniyle ne kadar kafa şişirici, yorucu, zaman zaman boğucu, bunaltıcı.

Benim gibi gereksiz tek bir kelimeyi bile dinlemeye tahammül edemeyen biri için çok zor bir okuma süreci oldu İhsan Oktay Anar. 

*


Altını Çizdiklerim:


"Kadınlar kavga etmezdi ama bütün kavgalar kadınlar içindi, medeniyeti kadınlar kurmamıştı ama medeniyet kadınlar için kurulmuştu." sf. 18

"...lügattaki kelimeleri torbaya doldurmuş, rastgele çekerek cümleler kuruyorlardı." sf. 30

"Güzellik ve çirkinlik, deha ve delilik gibi tabii eksiklikler ve fazlalıklar, olağan insanlarca kriminal bir hususiyet olarak kabul ediliyor, alayla cezalandırılıyordu." sf. 31

"İnsanlar iki sınıfa ayrılırdı: Yapanlar ve yaptıranlar. Para, yaptırtmanın bir yolu idi ve bir kadına kendisine cilve yaptırtmak, bir şarkıcıya şarkı söylettirtmek, bir dansöze göbek dansı yaptırtmak, garsonlara hizmet ettirtmek ve oradakilere kendisine saygı duydurtmak isteyenler, buranın müşterisiydi. İnsan olmanın diğer yolu ise, aşık olmak, şarkı söylemek, dans etmek, kendi işini kendi görmek ve kendine saygı duymaktı." sf. 39

"Allahu Tealate'ye teslim olup da günde beş vakit salaha ve felaha davet edilen hür insanların, her öğlen saat bir'de fabrika düdüğü öter ötmez patronlara kölelik etmeye başlamaları galiba dine pek sığmazdı." sf. 42

"... derin bir romancı olduğu belliydi. Derindi, çünkü zirvede değildi." sf. 47
(Bu cümlenin olduğu sayfada ve ilerleyen sayfalarda uzun uzun derin eser-hafif eser, romanda sade dil... vs anlatılıyor)

"Sımsıkı kapalı dudaklarına bakılırsa, pek çok şeyi içine atıp yine içinde gizlediği, gönlünde koskoca bir ömür taşıdığı belliydi." sf. 65

"İks ışınlarını keşfedip tıbbın hizmetine takdim eden ve sefalet içinde vefat eden Konrad Röntgen'in ruhuna Mevlid-i Şerif okutmaya niyet etmişti. Bir de utanmadan, röntgen çektiren her iman sahibinin, Konrad Röntgen merhumun ruhuna bir Fatiha olsun okumalarını temenni ediyordu." sf. 67

"Dini inançları sebebiyle devletin hapse attıklarının çoğu, mesela vicdanının sesini dinleyip hayırlı ve faydalı işler yapan bir Allahsızı, hapis yerine cehenneme atacak bir tanrıya inanmıyorlar mı?" sf. 68

"Yükselmiş birini düşürmek, yahut onun düştüğünü görmek, aşağıdakilerde adaletin yerini bulduğu hissini uyandırır ve onlara mutluluk verirdi." sf. 75

"...adam kırda bir araziyi çitle çevirdikten sonra, 'Nah burası benim!' diye feryat ediyorsa, hırsızın alasıydı. Malikü'l Mülk'e ait bu araziyi hele bir de satarsa, hırsızlık malı satmış olmaz mıydı?" 
sf. 83,
(Bu J.J.Rousseau'nun toplum sözleşmesini andırıyor. Çitle çevirdiği belli bir toprak alanını "burası benimdir" iddiasıyla kendine mal eden ilk insan, aynı zamanda mülkiyet olgusunun da ilk temelini atmış bulunuyor Rousseau'ya göre.)

"Gemilerde boylam tespitine yarayan hassas kronometrelerin aksine bu şahısların saatleri, her ne kadar İsviçre imalatı olsa da, zaman denilen şeyi, ziyanın süratine izafeten değil, onların keyiflerine izafeten yavaş yahut hızlı akıtır, randevulara para ve itibar kokusu alındığında erken, zahmet ve külfet kokusu alındığında da geç gelinirdi. Çünkü koskoca bir kasabadan ibaret memlekette yegane sabite, ziyanın sürati değil, mühim şahısların keyfiydi." sf. 94
(Randevusuna geç gelenleri iyi gömmüş)

"Ahali, alimlerin keşiflerine, mucitlerin icatlarına itikatta direnç gösterir. Bu taifenin lafına başta kulak asmaz ve 'şarlatandır!' der geçer." sf. 112

"Gerçi kafasında bir melon şapka vardı ama, asla bir fikir olmayacaktı." sf.113

"Başkaları ne derse desin, bir hanımın yüzündeki güzellik, ona şefkatla bakan erkeğin gözlerinden yansıyan aşktır." sf. 141

"Galiba söylendiği gibi, güzel şeylerin birbirine benzediği, ama çirkinliğin muhtelif olduğu doğruydu." sf. 161

*

Bu kitapla ilgili bir ağabeyimiz çok güzel bir çalışma yapmış: 
Sözlük eşliğinde okunan roman mı olur? Olabiliyor işte. İhsan Oktay Anar'ın kitaplarında bilmediğiniz/anlamadığınız pek çok kelime olabiliyor. Olmasa daha iyi bence. Ama oluyor. Bu linkte de işte bu kelimeler/tanımlamalar açıklanmış. 
Ellerine sağlık bu abinin.
İhsan Oktay Anar'sa, okuyucusunu bu kadar yormasa mı acaba keşke?


4 yorum:

  1. merak ettiğim kitaplardan.. suskunlar bende çok güzel bir tat bıraktı. yeni kitaplarını okumaya korkuyorum o tadı bulamam diye.. tanıtıma teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben Galiz Kahraman'a bayılmıştım. Ama tabi herkesin aynı fikirde olacağını sanmıyorum. Fakat korkmaya da gerek yok, zaten kalın da bir kitap olmadığından kısa sürüyor.

      Sil
  2. Ben de çok merak ediyorum. Harika bir yazı olmuş elinize sağlık.

    YanıtlaSil