27 Şubat 2016 Cumartesi

MAHUR BESTE




MAHUR BESTE

Ahmet Hamdi Tanpınar

1975

Dergâh Yayınları - 14. Baskı - Ağustos 2015

160 sayfa

Mahur Beste

Huzur

Sahnenin Dışındakiler

Bunlar bir bütünün parçaları.

Kronolojik sırası yoruma açık.

Şöyle ki

Mahur Beste'nin gazetede tefrik edilemeye başladığı yıl 1944. Ama kitap olarak basılması 1975

Huzur, 1948'de gazetede tefrika ediliyor. 1949'da kitap oluyor.

Sahnenin Dışındakiler, 1950'de gazetede, 1973'te kitap.

Okuyucu ile ilk buluştukları anı esas aldım ben okuma sıramı oluştururken.

*

Kitap Behçet Bey ile başlıyor. Kimdir, nedir diye tanıyoruz. Enteresan şeyler olacak diye beklerken, dünya kadar insan giriyor işin içine, hepsinin gelmişini geçmişini öğreniyoruz ve neticede hiçbir şey olmuyor.

Okurken güzel gidiyor ama her insan boşlukta kalıyor. Niye tanıyoruz bu insanları? 


*

Bölüm bölüm anlatayım.


İKİ UYKU ARASINDAKİ DÜŞÜNCELER

Behçet Bey, rutin bir hayatı olan, günlerini saat tamir ederek, kitap ciltleyerek geçiren, kendi halinde bir ihtiyar. 

Son zamanlarda hayatına heyecan katan şey akrabası Cavide'nin gelecek oluşu.

Cavide annesini, babasını kaybetmiş, üstüne kocası da ölmüş ve yalnız kalmış genç bir kadın.

Akrabalık vazifesi gereği Behçet Bey, bu kızı evine çağırıyor, ama sonra pişman oluyor. Düzeni bozulur diye endişe ediyor. 

Kendi kendi düşünürken laf lafı açıyor, babası İsmail Molla, annesi Şefika Hanım, karısı Atiye Hanım, babasının küs olduğu komşuları Necip Paşa, karısı Târıdil Hanım, Necip Paşa köşkünde Târıdil Hanım'ın dillere destan cariyeleri, (babası ile Necip Paşa'nın küs olması da babasının Târıdil Hanım ile münasebeti olduğu dedikodusu) herkes geliyor aklına, herkesi düşünüyor. 

Bu düşüncelerle rüyalara dalıyor.

( Dalıyor ve uyanmıyor. Yazar, Behçet'i uyandırmıyor. Adamcağızı burada bu şekilde bırakıyor. Olacak şey değil.)


BABA İLE OĞUL

Behçet Bey ve babası İsmail Molla çok zıt karakterler. 

Behçet çıtkırıldım, nazenin, pısırık biri. Babası ise onun aksine sert mizaçlı, kararlı, nüfuzlu biri. 

Molla Bey, oğlunun bu karakteri yüzünden onu sevmiyor, onun zavallı biri olduğunu düşünüyor.
Behçet ise "baba sevgisini bir nevi din gibi alanlardandı." sf.28

Behçet Bey, işinde çalışkan, kısa sürede çok iş yapan, bu yüzden takdir gören biri. 

Bir gün yukarıdan (padişahtan) gelen bir emirle evlendiriliyor. Ata Molla Bey'in kızı Atiye ile.

İşin aslı ise şu; bir şehzade Atiye Hanım'a aşık olmuş. Ata Molla Bey'in kızını gelin olarak istemeyen padişah da çareyi kızı evlendirmekte bulmuş. İsmail Molla o sırada karısını kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyor diye, onun gönlünü almak için Atiye Hanım'ı Behçet'e uygun görmüşler.

Ama kimse bu evlilikten memnun değil.

İsmail Molla ile Ata Molla birbirini önceden de tanıyorlarmış ama araları pek iyi değilmiş. Çünkü Ata Molla dedikoducu, içten pazarlıklı, sinsi bir adammış.

Yoksa İsmail Molla, gelininden memnun. Atiye'yi çocukluğundan beri tanır, severmiş. 

Sadece bu oyuna gelmiş olmaktan memnun değil.


İKİ DÜNÜR

Atiye küçük yaştayken annesi hastalanmış. O yüzden Atiye'ye daha çok babası bakmış. En sevdiği kızının evlenmesi nedeniyle üzgün Ata Molla.

Damadı Behçet'i de sevmiyor. Onu çirkin, kısa boylu, sinir bozucu buluyor. Bir de satranç bilmemesi yüzünden sevmiyor. Ata Molla satranç delisi. Ölümü de satranç tahtası başında oluyor.

Kimse bu ani ölüme anlam veremiyor. Sadece İsmail Molla anlıyor işin aslını.

Padişah, bir iş nedeniyle Behçet Bey'i çağırıyor. Behçet'i ilk kez gören padişah, "Desene Molla'nın kızını yaktık" diyor. Teselli olarak da Atiye Hanım'a bir şefkat nişanı veriyor. 

Ata Molla bunu öğrenince deliye dönüp yemeden içmeden kesiliyor. Kısa zaman sonra da ölüyor.


BEHÇET BEY'İN EVLİLİK YILLARI

Atiye ile Behçet aslında çocukluklarından tanışıyorlar ama yıllarca görmemişler birbirlerini, yabancılaşmışlar.

Acemi bir gerdek gecesi geçiriyorlar.

Behçet Bey, evlendikten sonra da değişmiyor. Yine kendi halinde. "Karısını kendisine üstün buluyor, ezilmemek için, elinden geldiği kadar ondan uzak yaşıyor."

İlk çocukları üç günlükken ölüyor. Bir daha da çocukları olmuyor.

Atiye Hanım için bu evlilik hayatı dayanılmaz olurdu, eğer kayınpederi İsmail Molla Bey olmasa idi. İsmail Molla ve Atiye gayet iyi anlaşıyor, adeta iki arkadaş oluyorlar.

Aslında Atiye Hanım, artık boşanabilir. Çünkü saray onları unuttu. Ama boşanmak istemiyor. Kocasını yükseltmek için uğraşmaya karar veriyor. Mesela politikaya girmesini sağlayarak bunu yapabileceğini düşünüyor. Abdülhamit aleyhine çalışanlar arasına katılabilir.


GARİP BİR İHTİLALCİ

Bu sırada Sabri Bey çıkagelir. Atak, cesur, eylemci bir politikacıdır. Çocukken babası terk etmiş. Annesi yeniden evlenip çocuklar doğurmuş, bu arada Sabri'yi unutmuş. Sabri de kendi başının çaresine bakmış, okumuş, kendisini geliştirmiş. 

Yıllar sonra babasını bulmuş, ama onun oğlu olduğunu söylememiş. 

Sabri Hoca, Jön Türklerle, İttihat ve Terakki ile ilgilenmiş.

İsmail Molla ile ülkenin gidişatı ile ilgili konuştukları kısım şahane.

Sabri Hoca meselenin sadece Abdülhamit olmadığını, onun tahttan indirilmesinin çare olmayacağını, sorunun daha derinde olduğunu, bir zihniyet sorunu olduğunu anlatıyor. 

Gayet de bugüne uyarlanabilir o satırlar şunlar:

sf.88


sf.89


sf.90




sf.91

sf.92


Konu Abdülhamit karşıtı genç aydınlardan açılınca Refik'ten de bahsedilir. Refik, Atiye'nin akrabası. (Atiye'nin büyük eniştesi Halit Bey'in kardeşi.)Çocukken pek beraberlermiş. Ama sonra Refik gitmek zorunda kalmış. Yıllar sonra döndüğünde Atiye'nin bir resmini yapmış. Bunları hatırlamak Atiye'nin pek hoşuna gitmiyor.

Burada bir gizem var ama anlatılmıyor.


HISIM AKRABA ARASINDA

Burada da bambaşka bir insandan bahsediyor. Halit Bey. Kendisi baba mirasını kurtarmak için davalarla, mahkemelerle uğraşa uğraşa adeta bir hukukçu olmuş. Sık sık davalar açıp takip etmiş ve kazanmış. Namı almış yürümüş.

Halit Bey'in annesi, oğlu için Ata Molla'nın büyük kızı Ruhsar'ı beğenmiş. Halit, Ata Molla'nın satranç sevdasını bildiği için satranç da öğrenmiş. Ama satrancı sevmezmiş. Ata Molla da sürekli oynamak istediği için şöyle bir plan yapmış. Satranç başında sürekli uyuklamış. En sonunda Ata Molla usanmış ve onunla satranç oynamayı bırakmış. Böyle uykucu bir damadı istemediği ve böyle bir adamla evlendiğinden kızını da istemediği için kızı ve kocası ayrı eve çıkmışlar.


ESKİ BİR KONAK

Ruhsar ve kocası Halit Bey, Halit Bey'in baba evine gelmişler.

Burada bir sürü hizmetçi dadı, süt nine... vs var.

Mesela Adile Hanım. Sarayda yetiştirilen bir cariye imiş. Yoldaşı Buyudil ile beraber ne hayaller kurmuşlar ama olmamış.

Adile'yi Süleyman Bey adında bir memurla evlendirmişler. Adile, saray terbiyesi ile kocasını bıktırmış. 

Kocası ölünce eski yoldaşı Bûyudil'in yanına gitmiş. O sırada da Bûyudil'in kızı Sıdıka Hanım doğmuş. Adile Hanım, Sıdıka'ya kendi çocuğu gibi bakmış.

Sıdıka büyüyüp Nuri Bey ile evlenmiş. Çocukları Halit'e de Adile Hanım bakmış.

Nuri Bey, evlenmeden önce Agop Efendi ve Soloski adında biri sarraf biri kemancı iki adamla ahbaplık edermiş. Beraber iş yaparlarmış. Üniforma apoleti satmaca işleri.

Nuri Bey, bir gün Nergis Ayşe'nin evinden bahsedildiğini duyunca buraya merak salıyor. Bu ev bir randevuevi. Çok nezih ama.

Nuri Bey'in bu eve gittiği gün evde yangın çıkıyor. 

Bu yangının ve zevk arkadaşının gözleri önünde yandığını gören Nuri Bey, bir süre bunun etkisinden kurtulamıyor. 

Tarikat ehli insanlara başvuruyor. Kuşçu İsmail Efendi'yi öneriyorlar. 

*

MAHUR BESTE HAKKINDA BEHÇET BEY'E MEKTUP

Behçet Bey ile başlayan hikaye böyle böyle daldan dala atlıyor. Dünya kadar insan giriyor işin içine.

Yazar da kitabın sonuna eklediği mektupla Behçet Bey'den özür diliyor. Bir yandan da savunmaya geçiyor:

"...Etrafı öyle bir kalabalıkla doldurdunuz ki.(...) Her gün cebinizden yeni bir insan çıkardınız. Bir gün sizi o kadar ufak bırakan babanızla geldiniz. Ertesi gün kader mahkumu solgun karınızdan, Atiye'den bahsettiniz. Sonra sırasıyla yahut hiç sıra gözetmeden bacanaklarınız, baldızlarınız, onların çocukları, uzak yakın akrabalarıyla karşılaştırdınız..." sf.154

*

Bitti.

İşte başta söylediğim şey. Niye tanıdık bunca insanı? 

Behçet Bey iyiydi. Politikaya atılacak mıydı? Ne oldu o iş? 

Atiye ile Refik bir haltlar karıştıracak mıydı? Gerçi Atiye yapmaz öyle şey, sanmıyorum. Refik de yapmaz. 

Ya hepsini geç, Mahur Beste'nin hikayesini anlatmıyor. Kitaba adını veren olay, kitapta yok.

Gizemli bir aşk hikayesi doğurmuş Mahur Beste'yi ama üstünkörü geçiliyor o mevzu. 

"Mahur Beste, Atiye'nin küçük eniştesi Lütfullah Bey'in babası Talat Bey'in eseriydi. Bir çarkçı yüzbaşısı olan Talat Bey, bu eserini karısı kendisini bıraktıktan sonra yazmıştı." sf.69

Bu kadar.

Nedir bu hikaye?

Devamla "Molla Bey, Lütfullah Bey'in babasını da, annesi Fatma Hanım'ı da yakından tanımıştı." diyor ama bahsetmiyor onlardan. O kadar insandan bahsediyorsun, bunlardan bahsetmiyorsun, olacak iş değil. 

**

Huzur ve Sahnenin Dışındakiler'i okudum geldim.

Sakin.

Bu insanlar orada da varlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder