30 Temmuz 2016 Cumartesi

VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ



VAROLMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

(Nesnesitelna lehkost byti)

Milan Kundera

1984

Can Sanat Yyaınları

Çeviri: Fatih Özgüven

1. Basım - Ağustos 2015

334 sayfa


Bayıldım. Bayıldım.

Şahane bir kitap.

*

Tomas, Teraza ile tanışıncaya kadar pek çok kadınla sadece "erotik dostluk" kurmuş, hiçbiriyle ciddi bir ilişkiye girmemiş.

Karısından boşandıktan sonra özgürlüğü tatmış. Karısının her seferinde oğluyla görüşmesini engellemesi üzerine oğluyla bağını koparmış.

"Yeterli önlemleri almayı unuttuğu bir tek geceyle bağlı olduğu bu çocuğa neden öteki çocuklardan daha derin duygular besleyecekti ki?" sf.19

Bu nedenle kendi anne babası tarafından da dışlanmış.

Bu dışlanmışlık ve yalnızlıktan rahatsız değil.

Bir takım rastlantılar sonucu Tereza ile tanışıyor.

"Bir olay kendisini hazırlayan rastlantıların sayısı oranında önemli, anlamlı ve dikkate değer değil midir?" sf.59

Tereza da bir takım işaretler sonucu Tomas'ın hayatı için önemli bir adam olduğunu düşünüp bavulunu alarak onun yanına gidiyor.

Evlenip ömürlerinin sonuna kadar bir arada olacakları bir yaşam başlıyor onlar için.

Ancak bu sancılı bir süreç oluyor.

Tomas başka kadınlarla yatmaya devam ediyor. Tereza'yı seviyor ve esas kadın o. Ancak diğer kadınlardan da kopamıyor. Tereza'ya sevişmekle sevmenin farklı olduğunu, diğer kadınlarla arasında bir gönül bağı olmadığını anlatmaya çalışıyor.

"Bir kadınla sevişmek ve bir kadınla uyumak iki ayrı tutkudur, sadece farklı değil aynı zamanda da zıt tutkular. Aşk çiftleşme arzusunda (sonsuz sayıda kadına kadar uzanabilecek bir tutku) duyurmaz kendini, uykuyu paylaşma arzusunda duyurur (tek bir kadınla sınırlı olan bir arzu)." sf.23

"Platon'un Şölen'indeki ünlü efsane aklına geldi ansızın: Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti, o zamandan beri bu yarılar birbirlerini arayarak dünyanın dört bir bucağında gezinip duruyorlar. Aşk kaybettiğimiz yarıyı özleyişimizdi işte." sf.257

ama Tereza bu duruma  anlam veremiyor. (DOĞAL OLARAK.)

Aşağı yukarı iki yüz kadınla yatan Tomas, kadınların çıplak ve sevişirkenki hallerini merak ediyor. 

Çıplak hallerini, cerrah olduğu için az çok kestirebiliyor. Ama yatakta hepsinin farklı olduğunu gözlemliyor. Onların o halini düşlemekse yanıltıcı ona göre.

"Düşleyebildiklerimiz herkesin başkaları gibi yaptığı şeyler, insanların ortak yanlarıdır ancak." sf.215

Tomas'ın saçında başka kadınlara ait apışarası kokusu duymak hoş değil elbette.

Tereza da daha sonra başka bir adamla yatmaya karar veriyor. Bu kolay bir karar olmuyor onun için. Ama Tomas gibi bunu sıradan göremiyor. Ruhunun kirlendiğini düşünüyor.

*

Tomas, her ne kadar pek çok kadınla birlikte olsa da kopamadığı kadın Sabina.

Tereza, fotoğrafçılık yaptığı dönemde Sabina ile de tanışıyor. Onun Tomas'ın metresi olduğunu bilerek üstelik.

*

Ülkelerindeki karışıklıklar sonucu köye yerleşen Tomas ve Tereza, burada nispeten sade ve sıradan bir hayat sürüyorlar.

Köpekleri Karenin'in ölümüyle roman son buluyor.

Karenin'in adı Tereza'nın Tomas'a giderken yanında taşıdığı Anne Karenin kitabından geliyor.

Tomas, arkadaşlık etsin diye Tereza'ya getiriyor bu köpeği.

Köpek ve Tereza birbirlerini çok seviyorlar. Kitabın son bölümü köpeğe ve köpeğin etrafında Tomas 
ile Tereza'nın ilişkisine ayrılmış.

"İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı (iyice derinlere gömülmüş, gözlerden uzak sınavı) onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: Hayvanlara. sf.308

*

Sabina da yeni sevgilisi Franz ile yaşamaya başlıyor.

Franz da evli. Karısına aşık olsa da karısı aynı duyguları paylaşmıyor onunla. Karısı ve kızı, Franz'ı pek umursamıyor.

Sabina ile ilişkisini bir süre saklayan Franz, daha sonra itiraf ediyor. Ama karısı buna pek de üzülmüyor.

Hatta Franz öldüğünde cenaze işleriyle meşgul olurken "Bir kocanın cenazesi karısının gerçek düğünüdür!" diye düşünüyor. sf.294

*

Bu karakterlerin geçmişlerine, içine doğdukları ailelere de değiniliyor romanda. Bizi biz yapan özelliklerde bu durum çok etkili.

İnsan ilişkileri, bunda rastlantıların ve işaretlerin önemi, karar alma süreçlerimiz gibi konuları da tartışıyor yazar roman içinde.

"Sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz; bu nedenle de ne istediğimizi bilemeyiz."sf.16

"Olaylar nasıl gelişirse öyle yaşıyoruz,önceden uyarılmaksızın, rolünü ezberlemeden sahneye çıkan bir tiyatro oyuncusu gibi." sf.16

*

Arka planda Sovyetler, Çekoslovakya'yı işgal ediyor. Bu ortam hakkında da çeşitli değerlendirmeler yer alıyor.

Cerrah olan Tomas, siyasi görüşleri nedeniyle işini yapamaz hale geliyor ve camcılık yaparak para kazanmaya çalışıyor.

Doktorluk değil de camcılık yapıyor olmak onu rahatsız etmiyor. Tereza, doktorluğun Tomas'ın misyonu olduğunu sanırken Tomas ona:

"Misyon dediğin sersemce bir şey Tereza. Misyonum yok benim. Kimsenin yok. Özgür olduğunu, bütün misyonlardan arınmış olduğunu fark etmen o kadar büyük bir ferahlama ki!" sf.333 diyor.

"Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan günler"de olmalarına rağmen;

"Her birine anayurtlarının adı söylendiğinde akıllarına ne geldiği sorulsa, verecekleri cevaplar o kadar farklı olurdu ki birlik diye bir şey söz konusu bile olamazdı." sf.108

Ülkeyi o hale getirenlerin "kandırıldık" diyerek kendilerini savunmaya kalkmalarına şöyle tepki veriyor Tomas:

"Derken herkes komünistlere bağırmaya başladı: Ülkemizin başına gelenlerden (yoksullaşmış, çoraklaşmıştı ülke), onun özgürlüğünü kaybetmesinden (Rusların eline düşmüştür), adalet önünde işlenen suçlardan sizler sorumlusunuz.

Suçlananlar cevap verdi: Bilemedik! Aldatıldık! Bizler gerçekten inananlardık! Yüreklerimizin derinliklerinde bizler masumuz!

Sonunda tartışma gelip tek soruya dayandı: Gerçekten bilememişler miydi, yoksa öyleymiş gibi mi yapıyorlardı yalnızca?

(...)

Tomas, komünistlerin kalbimiz temiz diye bağırarak kendilerini savunduklarını duydukça kendi kendine 'Sizin bilmemeniz sonucu bu ülke özgürlüğünü kaybetti, daha da yüzyıllarca kazanamayacak belki, hala kalkmış kendinizi suçlu bulmadığınızı nasıl söyleyebilirsiniz?' diyordu. 'Yaptıklarınızı görmeye nasıl dayanıyorsunuz? Nasıl oluyor da dehşete kapılmıyorsunuz? Görecek gözünüz yok mu?Gözünüz olsaydı, gözünüzü kör eder, Tebai'den çıkar giderdiniz!"


Ayrıca;

"Terörle yönetilen bir toplumda, hiçbir ifade ciddiye alınamaz. Hepsi güdümlü,zorlamadır ve bunları görmezlikten gelmek her dürüst kişinin görevidir." sf.194

"Ne yaptıklarını bilmeyen insanları cezalandırmak barbarca bir şey." sf.236

Bu değerlendirmeler Temmuz 2016 Türkiye'si için çok tanıdık geliyor.


VAROLMA ANLARI



VAROLMA ANLARI

(Moments of Being)

Virginia Wolf

Kırmızı Kedi Yayınevi

Çeviren: İlknur Özdemir

2. Basım - Kasım 2015

254 sayfa


Virginia Wolf'un ölümünden sonra yayınlanan kitapta yazarın otobiyografik yazıları yer alıyor.

Kendi geçmişini, çocukluğunu, ailesini düşünen yazar anımsadığı kadarıyla kaleme almış bunları.

Annesi ve ardından üvey ablası ölen Virginia Wolf'un bu ölümlerden duyduğu üzüntü, yalnız kalan otoriter babasının çocuksulaşması, kardeşleriyle ilişkileri, dönemin yaşam koşulları ve sosyal hayatı anlatılmış.

Üvey ağabey ve ablaları var yazarın. Anne ve babası birbirlerinin ikinci evliliği. İkisinin de ilk eşi ölmüş.

Annesinin ilk eşini araştıran yazar, annesinin iki evliliğinin birbirinden ne kadar zıt olduğunu görmüş.
Annesinin ilk eşi ve ailesi eğitimsiz, kaba iken yazarın babası olan ikinci eşi eğitimli, kültürlü, otoriter, ciddi bir adammış.

Virginia Wolf, babası tarafından sevgi gösterileri görmemiş. Babası genel olarak sert mizaçlı biriymiş. Zaten karısı ölünce de ona olan sevgisini yeterince göstermediğini düşünüp üzülürmüş.

"Ölülere yaptığı haksızlıkları yaşayanlara anlatmak, kişiye kuşkusuz tuhaf bir rahatlık verir; yaşayanlar, sadece kendi gözlemlerine dayanarak içinizi rahat ettirmekle kalmazlar, sizin itirafınızın hafifleteceği ve günahlarınızı nihai bağışlanmaya yakın bir konuma getiren bir güce de sahiptirler." sf.29

Annesi ölünce büyük ablasına sarmış babası. Onun evlenip ayrı eve çıkmak istemesi sancılı bir süreç olmuş.

*

Virginia Wolf'u anılarını yazmaya iten olay arkadaşının eğer anılarını yazmazsa fazla yaşlı olacağını ve unutacağını söylemesi.

Bunun ardından düşünmeye ve yazmaya koyuluyor.

"Her günün içinde, var-olmaktan çok daha fazla var-olmama var." sf.132

"Her günün büyük bir bölümü bilinçli yaşanmaz. İnsan yürür, yemek yer, bir şeyler görür, yapılacak şeylerle ilgilenir. Eğer kötü bir günse var-olmamanın yüzdesi daha fazladır. Gerçek bir romancı, bir biçimde var-olmayı da var-olmamayı da nakledebilir." sf.133

*

Kitap pek akıcı sayılmaz. Muhtemelen Virginia Wolf, bu kitabı basmaya niyetli olsaydı üzerinde değişiklikler yapar ve daha okunası hale getirirdi.

*

Aslında belki de yazarın tüm kitaplarını okuduktan sonra en son olarak bunu okumak daha iyi bir sıralama olurdu. Kitaplarından edinilen yazarın hayatı ve kişiliğine dair imge, bu kitapla doğrusunu bulurdu.


21 Temmuz 2016 Perşembe

DENİZ FENERİ




DENİZ FENERİ

(To The Lighthouse)

Virginia Wolf

1927

Kırmızı Kedi Yayınevi

Çeviren: Kıvanç Güney

8. Basım - Ocak 2016

228 sayfa

Aslında kitapta bir öykü yok. Yani klasik anlamda giriş-gelişme-sonuç yok.
Olaydan ziyade olayların insanların zihinlerinde yarattığı düşünceler var.
İlle bir olay isterseniz de;
Mrs.Ramsay'in en küçük çocuğu James, deniz fenerine gitmek istiyor. Mrs. Ramsay gidebileceklerini söyleyip çocuğu umutlandırıyor, ama sonra baba Mr. Ramsay havanın kötü olduğunu, bu yüzden de gidemeyeceklerini söylüyor.
Mrs. Ramsay, havanın şimdi kötü olsa da açabileceğini, Mr. Ramsay karısının nasıl bu kadar öngörüsüz olabildiğini düşünüyor. James ise babasına kızıyor.
Düşünce baloncukları kişiden kişiye zıplıyor kitap boyu.
*
Sekiz çocuklu Ramsay ailesi etrafında geçiyor hikaye.
Mrs. Ramsay, 50 yaşında sekiz çocuk annesi bir kadın olmasına rağmen hala güzel ve çekici. Nitekim etrafındaki bazı genç adamlar ondan etkilendiklerini gizleyemiyorlar.
Mrs. Ramsay de açıkçası beğenilmekten memnun ama gözü kocasından başkasını görmüyor.
Kocasını gözünde çok büyütüyor. Kendisini özellikle onun altında bir yere konumlandırıyor. İstiyor ki herkes onun kocasının ne kadar akıllı olduğunu bilsin, takdir etsin.
Mr. Ramsay de beğenilmekten, takdir edilmekten hoşlanıyor. Hatta bu onun için ciddi bir ihtiyaç bile denebilir.
Lily Briscoe ise Mrs.Ramsay gibi evli, çocuklu, kocasına düşkün bir kadının aksine bekar, kendi ayaklarının üzerinde duran ve evlililiği gerekli görmeyen ressam bir kadın.
Lily, Mrs. Ramsay'in yanında sık sık kendi kendini sorguya çekiyor. Mrs. Ramsay'in etrafa yaydığı ışığın farkında, bu açıdan ona imreniyor. Ama bir yandan da onun bu kadar çocukla ve kendisini kocasından daha aşağı bir yere konumlandırmasıyla kendisine yazık ettiğini düşünüyor.
Yıllardır üzerinde çalıştığı bir tablo var Lily'nin. Kitabın sonunda bitiriyor nihayet.
Mrs. Ramsay ölünce Mr. Ramsey ilgiye muhtaç hale geliyor. Otoriter, sert mizaçlı adam çocuksu tavırlar sergilemeye başlıyor.
Deniz fenerine de nihayet gidiliyor. Ama tabii her şey zamanında güzel.
*
Bu kitap otobiyografik öğeler içeriyormuş. Kitaptaki karakterler, Virginia Wolf'un ailesindenmiş. Mr ve Mrs Ramsay, anne ve babasından, Lily de kendisinden izler taşıyormuş.
 *
Kitapta bilinç akışı tekniği var ki zaten Wolf bunu çok iyi yapıyor. Ve bu akış asla düzenli, sıralı değil. Çünkü gerçekten de zihnimizden geçen düşünceler hiç de düzenli ve sıralı olmuyor. Daldan dala atlıyoruz. Bunun kitaba yansıması da okumayı biraz zorlaştırabiliyor, ama dikkatli bir okumayla keyif alınır.
Kurgusu, konusu için değil de okumanın zevki için okunabilecek enfes bir kitap.

17 Temmuz 2016 Pazar

AŞKIN YASASI ŞİDDETİN YASASI



AŞKIN YASASI

ŞİDDETİN YASASI

(The Law of Love & The Law of Violance

Leo Nikolayeviç Tolstoy

Dedalus Kitap

Türkçesi: Pelin Arda

3. Baskı - Ocak 2015

111 sayfa


"Gerçek Hristiyanlık bu değil." diyor Tolstoy özetle.

Köleliğe, askerliğe, otoriteye, şiddete, dinsizliğe karşı çıkıyor. 

*

Zorlama ve baskıyla halkın değiştirilemeyeceğini, şiddetin işe yaramayacağını anlatıyor.

"Zorlama altında bulunanlar, bu yolla zorbalardan daha zayıf oldukları ve aksi takdirde başlarına geleceklerin korkusu yüzünden istemedikleri halde o şeyi yapacaklardır. Güçlenir güçlenmez, onlar da istemedikleri şeyi yapmayı bırakacaklar, bununla kalmayıp kendilerini ezenlere karşı yürüttükleri mücadeleyle ve onların yüzünden çektikleri acılarla bilendikleri için, önce zorbaların elinden kurtulup sonra bu defa da onlar iyi veya şart gördükleri şeyi yapmaları için muhaliflerini zorlayacaklardır." sf.19

Mesele, bilinçlerin değişmesi.

"Bilinçteki değişimlerden kaynaklanmayan, hayatın görünürdeki değişimleri insanların durumunu düzeltemez, aksine daha da kötüleştirir. Çocuk dövmeyi, işkenceyi ve köleliği hükümet kararıyla değil, o emirleri de meyve verecek olan insanların vicdanlarındaki değişimle önlemek mümkündür. Bilinç ne kadar değiştirilebilirse; yani insanların vicdanlarında şiddet kanununun yerine sevgi kanunu ne kadar geçirilebilirse ,hayat o kadar ıslah edilebilir." sf. 81

 Bu çerçevede idama da karşı.

"İdam edilen insanların sayısı hakkında her gün yayımlanan ve milyonlar tarafından okunan gazete haberleri hava durumu haberleri gibi bir etki gösteriyor." sf.23

Suçluyu yakalayıp onu öldüren sade vatandaşa da karşı. Bu sade vatandaşın vali ya da bir başka üst yönetici tarafından ödüllendirilmesine de.

Şiddetin her türlüsüne açıkça karşı yani.

Savaşlara da. 

Askerliğin Hristiyanlıkta yasaklandığını söylüyor. 

Özellikle Haçlı Seferleri Tolstoy'u çok kızdırmış. Çünkü askerliğin ve savaşın zaten dinen yasak olduğunu düşünüyor, bu savaşa bir de Haçlı Seferleri denerek dinin buna alet edilmesini "Hristiyanlıkla alay edercesine" diye değerlendiriyor. 

Ona göre kilise, yalanlar söyleyerek dini çarpıtıyor.

"İncil hem Kilisenin, hem de devletin otoritesini reddetmiştir. Artık Hristiyan dünyasının büyük çoğunluğu alışkanlık, otorite korkusu veya diğer şahsi eksenli amaçlarla Kilise ayinlerini zahiren uygulayarak, ama iç çelişkisini gördükleri Kilisenin öğretisine inanmadan yaşamışlardır. Giderek sayıları artan diğerleri ise mevcut dini artık kabul etmemiş ve 'bilim' adını verdikleri bir öğretinin etkisiyle her türlü dini bir safsata olarak görmüş; hayatlarında da şahsi içgüdülerden başka hiçbir şeyi yol gösterici olarak tanımamışlardır." sf.31

Evet, dinsizliğe de karşı.

"Kuş, nasıl kanatları olmadan uçamazsa, insan da imansız yaşamamıştır, yaşayamamıştır, yaşayamaz." sf. 87

Ona göre hep sevelim sevilelim.

"Sevgi saadettir; başkalarının bana olan sevgisi bir nimettir ve benim başkalarına olan sevgim daha büyük bir nimettir. En büyük saadet benim sadece beni sevenlere değil, (Hz.) İsa'nın dediği gibi benden nefret eden, beni inciten, bana kötülük edenlere de olan sevgimdir." sf.103

Gençlere tavsiyesi de şu:

"Bütün hataları, günahları ve tutkuları sonlandırarak sevginin arttırılmasını sağlamaya çalışın. İnsanların mutluluğunu ancak bu yolla arttırabilirsiniz." sf.107

DİNLE KÜÇÜK ADAM


DİNLE KÜÇÜK ADAM

(Rede an den Kleinen Mann)

Wilhelm Reich

1948

Oda Yayınları

Türkçesi: E. Murat Cengiz

5. Basım - Ağustos 2015

127 sayfa





Çok sert!

Dan dan insanın yüzüne yüzüne çarpıyor küçük adamlığını ve küçük kadınlığını.

*

Kim bu küçük adamlar ve kadınlar?

"Sen saz damlı, duvarları hayvan dışkısı sıvalı; çamurdan yapılmış evlerde yaşamayı sürdürüyor, ancak saraya bakarak gururlanıyorsun."

*

"Senin sahiden özgürleşmeni isteyen kadınlar ve erkekler var. Ama sen onları sevmiyorsun, senin varlığına yabancı çünkü onlar."

*

"Sen her zaman saldırıcıların yanında bulunmayı seçiyorsun küçük adam."

*

"Kitaplığa gitmek ya da kavga etmek seçenekleriyle karşılaştığında her zaman ikinciyi seçiyorsun."

*

"Yaşamında dilediğin şey mutluluk ama omurgana, yetmez, bütün hayatına mal olsa bile, senin için en önemli şey, kendini sağlama almak."
.
.
.
Daha böyle bir sürü şey. 

Her cümlesi birbirinden doğru.

Zaten aslında bu küçüklüklere ve çirkinliklere dair akıl edebildiğimiz şeyleri çok açık, net ve keskin bir şekilde yazmış. 

Çok beğendim, çok etkilendim. 

MUTSUZ OLMAK



MUTSUZ OLMAK

Bir Yüreklendirme

(Unglücklich Sein Eine Ermutigung)

Wilhelm Schmid

2012

İletişim Yayınları

Çeviren: Tanıl Bora

5. Baskı - 2015

92 sayfa


KİMSE BENİM MUTSUZLUĞUMU TEST ETMEYE KALKMASIN. BEN BU İŞİN KİTABINI OKUDUM 

*

Mutluluk endüstrisini eleştirmekle işe başlıyor yazar. Kitaplarla, reklamlarla, seminerlerle sürekli mutlu olmak gerekliliğine dair bir bombardımana maruz kalıyoruz. Bunu beceremeyince de üzülüyoruz.

"...yeni bir norm nakşediyor insanın alnına: Mutlu olmak zorundasın, yoksa hayatın yaşamaya değmez. Mutsuz insan, kendini suçlamaya başlıyor, mutlu hayatın icaplarıyla başa çıkamadığına göre kendinde bir eksik buluyor. Belli ki başarısız olmuş." sf. 10

"Mutluluk üzerine çok fazla konuşmak, hiçbir zayiatı, hiç gölgeli yanı olmayan başarılı bir hayatın, başarılı bir ilişkinin mümkün olabileceği illüzyonunu besler. Bunun sonucu, bir başarısızlık halinde iki kat, üç kat mutsuz olmaktır." sf.12

Daimi bir mutluluk olamayacağını, hayatta mutsuzluğun da olduğunu ve daimi bir mutsuzluğun da olamayacağını söylüyor. 

"Mutluluğun sınırları vardır ve hayattan haddinden fazlasını istemek anlamsızdır." sf.11

"İnsanlar, mutsuz oldukları için mutlu olmaya çabalarlar. Mutluluğu bulduklarında da mutsuzluk olmadan yapamazlar çünkü mutluluğun zıddına muhtaçtırlar." sf.27


Hayatta tüm duygulara yer var. Tavsiyesi tevekkül. Mutluluk endüstrisinde önemli bir yeri olan budist kültürde de aslında mutluluğun koşulu kaderin kabullenilmesi. 

"Mutluluk çok defa mutlu tesadüfün eseridir." sf.17

Ama işte kaderi tanımak istemeyen modern insan falan filan.

"Modern insanlarsa yalnızca lehteki tesadüfü talih olarak kabul ederler. Mutlu tesadüf kapıyı çalmazsa, bu onları kızdırır, hayal kırıklığı yaratır ve bir mutsuzluk sebebidir." sf.18


*

Pozitif düşün diye dayatılan hayat teorilerinin de günah listesini çıkarmış. Negatif olanı göz ardı etmek, ona karşı hazırlık yapmamızı engeller. Önemli olan olaylara verdiğin anlam, der pozitif düşünme. Ama her şeyi de istediğimiz gibi anlamlandıramayız. Bu da bizi öfkelendirir. Pozitif de negatif de tek boyutlu olup hayatın çok boyutluluğunun hakkını vermez.

*

Son olarak depresyon ve melankoliden bahseden yazar bunlardan beslenilebileceğini, sanat eserleri ve teknolojik ürünlerin mutluluktan doğmadığını söylüyor.

KÜRESEL KUKLA AKP



KÜRESEL KUKLA AKP

Bir Amerikan Projesi

Bekir Öztürk

2016

Altaylı Yayınları

1. Baskı - Mart 2016

368 sayfa


AKP'nin bir ABD projesi olduğunu anlatan kitap, bu konuda yazılmış başka kitaplar ve makalelere atıfta bulunuyor.

Artık bunlar sır değil.

Recep Tayyip Erdoğan'ın siyaseten herhangi bir mevkisi olmadığı günlerde bile ABD başkanı ile görüşebilmesi nasıl mümkün olmuştu?

Necmettin Erbakan'ın öğrencisiyken sonra kanlı bıçaklı hale gelmeleri nedendi?

Aslında Tayyip Erdoğan'a biçilen rol, önce Muhsin Yazıcıoğlu'na teklif edilmiş. Ama o ABD'ye güven olmayacağını belirtip kabul etmemiş.

Erbakan da aynı şekilde davranmış.

*

Kitap bu konuları çok dağınık anlatmış. O yüzden merak edenler için tavsiye edemeyeceğim.

İmla yanlışları zaten diz boyu. Bu da okumayı iyice sıkıcı hale getiriyor.

FAHRENHEIT 451


FAHRENHEIT 451

Ray Bradbury

1953

İthaki Yayınları

Çeviren: Zerrin Kayalıoğlu - Korkut Kayalıoğlu

5. Baskı - Mart 2016

247 sayfa


Çok iyiydi. Bir günde, keyifle okudum, çok iyiydi.

*

Şöyle bir şey düşünün. İtfaiyeciler, yangın söndürmektense yangın çıkarsa ne olur?

*

Kitapların yasaklandığı bir dünya. Evde kitap bulunduranların evi itfaiyeciler tarafından yakılıyor.

Montag da bir itfaiyeci. Ancak önce "17 yaşında ve çılgın" bir kızla tanışması, ardından kitaplarıyla birlikte yanmayı göze almış bir kadın görmesi onu sorgulamaya itiyor. Gizli gizli kitap almaya ve okumaya başlıyor. Değişiyor. Bu nedenle suçlu konumuna düşüyor ve kaçıyor.

Kendisi gibi suçlularla karşılaşıyor. Karşılaştığı bu adamlar kitapları saklamaktansa ezberlemeyi akıl etmişler. Her biri bir roman, romanın bir parçası ya da akademik bir kitabı almış hafızasına. Kitapların tekrar yazılabileceği gün geldiğinde bir araya gelecekler.

*

Yazar aslında "İtfaiyeci" adında kısa öykü olarak düşünmüş bunu, ama öykünün daha uzun olmasını istemişler, ortaya bu roman çıkmış. Los Angeles itfaiyesinden kağıdın yanıp tutuşma derecesini öğrenmiş: Fahrenheit 451'miş.

*

Kitabın filmi de yapılmış. 

Peki başlangıçta Fahrenheit 451'in bölümlerini basacak bir dergi bulamayan yazarı en sonunda hangi dergi kabul etmiş, bilin. Playboy. 1953/54'teki ilk sayılarda bölüm bölüm yayınlanmış.

*

Çok iyiydi demiş miydim?

BİZ



BİZ

(MbI)

Yevgeni Zamyatin

1924

İmge Kitabevi

Türkçesi: Mehmet Fehmi İmre

2. Baskı - Eylül 2015

264 sayfa


Dünya, Tek Devlet denilen bir sistem tarafından yönetilmektedir. İnsanların adları ve bireysellikleri yoktur, herkesin sayıları vardır.


Doğa da yoktur. Artık sadece uzay vardır ve oraya gitmeyi sağlayacak İntegral denilen uzay gemisiyle uğraşılır.

İntegral'in mimarı D-503, bir günlük tutar. Okuduğumuz da esasen onun bu günlüğü.

Herkes gibi sorgusuz olan hayatı I-330 ile karşılaşınca sekteye uğrar. Ruh ve hayalgücü 

konusunda düşünmeye başlar, fakat bunlar Tek Devlet'te hastalık olarak görülür.

*

George Orwell'in 1984'ü, Aldoux Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sı bu kitaptan ilham almış. 


Yani distopik romanların atası. Ve içlerinde bence en karanlığı. 


İtiraf, sonunu getiremedim :(


(İki sene önce de okumuştum bu kitabı: http://birazkitap.blogspot.com.tr/2014/05/biz.html )

CESUR YENİ DÜNYA



CESUR YENİ DÜNYA

(Brave New World)

Aldous Huxley

1932

İthaki Yayınları

Çeviren: Ümit Tosun

14. Baskı - Şubat 2016

266 sayfa


Cinsel ilişkinin tabu olmaktan çıktığı, ama insanların doğurarak değil, şişede üretilerek meydana geldiği bir dünya.

Belli görevlerle bir kast sistemi içinde dünyaya gelen bu insanlar, sık sık kullandıkları haplar ve çocukken aldıkları şartlandırmalı eğitimler sayesinde hayatlarına dair bir sorgulama içine girmiyorlar. O yüzden de mutlular.

Şişesine alkol karıştığı için Bernard bu sürüden ayrı biri. Onun bulup getirdiği John ise en ayrısı. Bugün bizim için normal insani özellikler sergileyen John, o dünyada anlaşılmaz ve Vahşi bulunuyor. Diğerlerine benzemeyi reddediyor.

*

Aslında baktığınızda diğerleri mutlu. Hayatın amacı da mutlu olmaksa... Acaba o haplar ve kölelik çok da kötü olmayabilir mi?

Bernard "Mutsuzluğu, burada yaşadığın sahte, yalancı mutluluğa yeğlerim." diyor.

Yani mutsuz olma hakkı istiyor. Ama bu aynı zamanda;

"ihtiyarlama, çirkinleşme, iktidarsız kalma hakkı; frengi ve kansere yakalanma hakkı; açlıktan nefesi kokma hakkı; yarın ne olacak korkusu içinde yaşama hakkı..."

Vahşi bunların hepsini istiyor.

Biz de istiyor muyuz?


BEN BAŞARMAK İÇİN DOĞDUM


BEN BAŞARMAK İÇİN DOĞDUM

Sevda Türküsev

2008

Akis Kitap

1. Baskı - Mayıs 2008

236 sayfa



Bu kitabı tee 2008'deki doğum günümde kuzenim hediye etmişti. Hiç okumamıştım. Ben de diyorum bugüne kadar niye başarılı olamadım? Bu kitabı okumadığım için elbette.

Okudum ve şimdi görün siz beni. 

Bencil bir insan olmadığım için bu değerli tavsiyeleri sizlerle de paylaşıyorum. Hep birlikte başarılı olalım ki sonra sen başarılı oldun ben olamadım olmasın, dirliğimiz düzenimiz bozulmasın.

*

-Akıllı olun ama önemli olan aklınızı kullanmak.

-Esnek olun ama bazen gergin olmak da iyidir.

-Fedakar olun ama kendinizi feda edecek kadar değil.

-Dua edin ama dikkatli edin, gerçekleşebilir.

-Atılgan olun ama öyle balıklama da atlamayın her şeye.

*

Dikkatinizi çektiyse tavsiyeler hep "ama"lı. Tavsiye diye söylediği beylik lafların basitliği ve milyarlarca kez söylenmiş olması yeterli değilmiş gibi bir de bu tavsiyeleri sorgusuz sualsiz yerine getiririz belki diye esneklik payları bırakıyor. Biz çünkü akıllı olmayı, dürüst olmayı, cesur olmayı akıl edemeyiz, bu kitaptaki tavsiyeler neticesinde akıl ettikten sonra da nerede duracağımızı bilemeyiz.

*

İyi niyetle yola çıkmış muhtemelen ama insan aklına ve onuruna aykırı, hakaret gibi bir kitap.