17 Aralık 2016 Cumartesi

OPTİMUM DENGE MODELİ


OPTİMUM DENGE MODELİ

Bilmek - Yapa-bilmek - Olmak

Tamer Dövücü

2014

Altın Kitaplar Yayınevi

4. Basım - Nisan 2016

653 sayfa



Sevmedim.

*

İnsan karakterlerini/davranışlarını bir sisteme oturtmaya çalışmış yazar. 

Başarı - huzur - anksiyete - depresyon.

Sistemin ana unsurları bunlar. Bir takım yan unsurlarla iyice dallanıp budaklanan bir sistem.

Halbuki bir denkleme sığamayacak kadar komplike canlılarız. 

Basite indirgemek güzel olurdu ama o kadar basit olduğunu sanmıyorum.

Pek çok tanımlama ve sınıflama yapmış yazar. Ama bu tanımlar ve sınıflandırmalar , klişe tabirle, gerçek hayatta ne işimize yarayacak?

"Çevremiz uyum sağladığımız oranda mutlu oluruz." diyor mesela.

Ama bunun nasıl olacağını anlatmıyor.

*

Sistemlerin yarım kalmadığını, er geç kendisini tamamlayacağını söylüyor. Buna aklım yattı. Verdiği bir örnek; işini sevmeyen bir fırıncı. Depresyondayım diyerek terapiste gelmiş. Meğer bu adam stand-upçı olmak istiyormuş. Terapist soruyor:

- İstanbul'a kaç yaşında geldiniz? 

- 10. 

- O zaman ne olmak istiyordunuz? 

- Oyuncu. 

Çocukken tamamlanmamış bu istek adam 40 yaşına gelip işini gücünü yoluna koyduktan sonra tezahür etmiş. Arkadaşlarıyla birkaç oyun sahneledikten sonra asıl isteğinin bu olmadığını, oyunculuğun çocukluk isteği olduğunu, ama artık yetişkin halinin bunu istemediğini fark etmiş. Bunu fark ettikten sonra anlam veremediği mutsuzluğu geçmiş ve işine gücüne dönmüş.

*

Bir de sistemlerin güçlüden yana olduğunu söylüyor. Bunu da anladım. Örneğin çiftlerden birinin bir özelliği baskınsa, diğerindeki bu özellik azalıyor. Ya da kendi içimizde bir özelliğimiz çok yoğunsa diğer özellikler geri planda kalabiliyor. 

Ancak bunu dengelemek için ne yapmak gerektiğini kitaptan çıkaramadım.

*

Kimliklerden bahsetmiş yazar. Herkesin anne kimliği, baba kimliği, eş kimliği, evlat kimliği, öğretmen kimliği, kardeş kimliği, arkadaş kimliği... varmış. Eksik kalan yanımızı, diğer kimliklerdekilerle tamamlayabilirmişiz. Örneğin bir kurumun müdürüsünüz. Herkes size saygı duyuyor. Sonra emekli oluyorsunuz ve birden boşluğa düşüp artık kimsenin size saygı duymadığını düşünüyorsunuz. O noktada anne/baba kimliğinizdeki saygınlığınızı aktif hale getirmeliymişsiniz.

(Krishnamurti'nin İçsel Devrim kitabında bu farklı kimliklere bölünmüşlüğümüz yanlış bulunuyor. Bu parçalanmışlık enerjimizi bölüyor, bizleri ayrıştırıyormuş. Farklı kimliklerimizden kurtulmalıymışız. Tamer Dövücü ise kimliklerin birer ihtiyaç olduğunu söylüyor.)

*

Yazarın üslubunu da sevmedim. Çok eril bir dili var. Verdiği örnekler çoğunlukla erkeklere yönelik:

"Yolda işe giderken mini etekli bir fıstık görürsünüz." sf.472

"Erkek erkekliğini, kadın kadınlığını bilsin." sf.493

"Yaşama sevinci, doğal büyüme koşullarında yetişmişseniz çocukken bolca yaşadığınız, delikanlıyken başınızda kavak yelleri estiren...şeydir." sf.594

"Bir gün 'Onu deliler gibi seviyorum...onsuz yaşayamam!' deyip birkaç gün sonra 'Bak oropuya, aslında arkadaşımın peşindeymiş!' diyebilirsiniz." sf.605

Bir de okuyuculara dev bir misyon yüklemiş:

"Sınırlı enerji (tembellik) ve sınırlı disiplin (boş verdimcilik-sorumsuzluk) ve iyi belirlenmemiş hedefler birleşirse az gelişmiş ülkelerde yaşananlar olur.(...) İşleri daha iyi yapan ve sermayeleri daha fazla olanlar da ülkenizi ele geçiriverirler." sf.584

Ülkenizi ele geçirirler ne yaa?

Kitabın yazarının Türk olduğu nasıl belli. Diğer az gelişmiş ülkelerde durum ne bilmiyorum gerçi ama bizde yoğun şekilde ülkenin ele geçirilmesi hezeyanı var.

Bir de "Batılı, gelişmiş ülkeler"e sövme.

"Wall Street'teki ve diğer merkezlerdeki açgözlü orospu çocukları ve onlara göz yumanlar yüzünden..."

Sakin ol şampiyon!

Küfreden terapist. Ha ha. (Tamam o da insan, küfredebilir, ama terapist" kimliğiyle" yazdığı bir kitapta küfür olması da ne bileyim, tuhaf değil mi?)

Kitabın son sayfalarında kendi kendini gaza getirip coşmuş ve böyle sövmeye saymaya başlamış:

"Silah lobisinin kışkırtmasıyla eskisi gibi Ortadoğu'da savaş çıkartarak filan düzelmez bu işler..." sf.625

Bu satırlara bakınca sanki ateşli bir köşe yazarının yazısı, sanki bir politikacının röportajından demeçler gibi duruyor. 

*

Bu budur, şu şudur, bu böyledir... deyip de "Peki onu nasıl öyle yaparız?"ın cevabını içermeyen bir kitap. Kitabın sonunda yazılana göre "Nasıl yaparım?" sorusuna cevap vermeye çalışacak bir kitap hazırlayacakmış. Bakalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder