23 Ağustos 2017 Çarşamba

ÖTELERİN ÇOCUKLARI




ÖTELERİN ÇOCUKLARI

Halikarnas Balıkçısı

1950

Bilgi Yayınevi

8. Basım - Şubat 2010

303 sayfa


Halikarnas Balıkçısı'nın asıl adı Cevat Şakir Kabaağaçlı. Bodrum'la özdeşleşmiş bir yazar.  

Bodrum'un eski adı olan Halikarnassos'tan kaynaklı Halikarnas Balıkçısı adıyla anılıyor.

*

Kitap ilkin "Ötelerin Çocuğu" adıyla basılmış. Halbuki yazarın koyduğu asıl isim "Ötelerin Çocukları" imiş.

*
Dr. Şadan Gökovalı, önsözde diyor ki:

"Egenin Dibi de öyledir. Balıkçı o öyküler toplamına 'Ege Diplerinde' demişti. 'Egenin Dibi' adının, kendisine 'Elinin körü' sözünü anımsattığını söylerdi.

Biz bu kitabı baskıya hazırlarken, Balıkçı'nın koyduğu özgün adı yeğledik."

*

Kitapta bir sürü karakter var. Ben özellikle Tiycan üzerinde durmak istiyorum.

Aslında adı Elif ama Tiycan diyorlar. 

Annesi babası yok, ölmüş. Üç ablasıyla birlikte yaşıyor.

Köyün kurallarından ayrı, kimseye zararı olmadan kendi halinde yaşayan, başına buyruk bir kız.

Tam olarak bu yüzden de köyün tepkisini çekiyor. Özellikle Hacı Resul denen kötülük ve sevimsizlik timsali çamur kılıklı herifin. 

Hacı Resul, mal ve mülk sahibi, bu yüzden de sözü geçer akçe kabul edilen, köylünün karşı çık(a)madığı ağa.

Hacı Resul, Tiycan'a göz koyuyor.

Tiycan oralı değil.

*

Tiycan'ın ablaları bekar. Dört kız aynı evde yaşıyorlar. Ablalarının yaşayışını boş buluyor Tiycan. Üzülüyor onlar adına.

Bir gün köye gelen Şefik Ulvi Bey'den etkileniyor. Onunla kendi isteğiyle birlikte oluyor. Ve ondan hamile kalıyor.

Şefik Ulvi Bey, şehre döndüğünde bir mektup yazıyor. Yaptığı için pişmanmış, üzgünmüş, isterse çocuğu aldırabilirmiş, maddi yardımda bulunabilirmiş.

Tiycan, bu mektuba anlam veremiyor. Kendi isteğiyle onunla birlikte oldu ve çocuğunu doğurmayı da istiyor. Bunun ayıp olduğunu düşünmüyor.

Her ne kadar o ayıp olduğunu düşünmese de köyde bunun yadırganacağını bildiği için evini terk ediyor. Dağ başında kendi hallerinde yaşayan Adem Dayı ile Nefise Bacı'nın yanına gidiyor. Orada çocuğunu doğuruyor, kendi yağlarında kavruluyorlar.

Bir gün Şefik Ulvi Bey çıkageliyor. Ama Tiycan ona yüz vermiyor. Şefik Ulvi Bey'in korkak bir adam olduğunu düşündüğü için ona bir sevgi hissetmiyor ve kovuyor onu.

*

Bu arada Hacı Resul'ün aklı hala Tiycan'da.

Adamlarına Tiycan'ı kaçırıp dağa kaldırmalarını söylüyor. Bu sırada oraya kaymakam olarak atanan Şefik Ulvi Bey'e haber vererek Tiycan'ın cezalandırılacağını umuyor.

Adamlar evi basıyor. Müdahale etmeye çalışan Adem Dayı'yı öldürüyorlar.

Karşı koyan Tiycan da ölüyor.

Geriye çocukcağız ve Nefise Bacı kalıyor.

*

Olayı araştırmaya gelen devlet yetkilileri pek ilgili davranmıyorlar. 

Çünkü o sırada dünya savaşı çıkmak üzere. Avusturya-Macaristan veliaht prensi Fransuva Ferdinand öldürülmüş. Üzerine düşünülecek çok daha önemli olaylar çıkmış.

*

Yazar da burada yapıştırıyor kapağı:

"Oysa, yüzyıllardan beri hal yolu bekleyen kaba saba haksızlıklar, artık dağ başlarını aşmıştı. Bunların düzeltilmesi için, şimdi birinci dünya savaşı başlayacaktı. Bu kaba saba haksızlıklar arasında Tiycan ve Adem Dayı'nın öldürülmeleri de vardı; Fransuva Ferdinand'la karısının öldürülmesi yalnız bir bahaneydi. 

Haksızlıklar birincisinde düzeltilmezse ikincisinde, ikincisinde olmazsa üçüncüsünde... Dördüncüsünde... Beşincisinde... Altıncısında... Sürer giderdi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder