26 Eylül 2017 Salı

TİBET'İN GENÇLİK PINARI


TİBET'İN GENÇLİK PINARI

(Ancient Secret of The Fountain of Youth)

Peter Kelder

1939

Çeviren: Eda Tevrizci

Nemesis Kitap

3. Baskı - Mayıs 2017

119 sayfa


Kitapta beş ana hareket var. Ayin diye geçiyor bu hareketler. Onları her gün düzenli olarak yapınca kişi kendisini daha genç ve dinç buluyormuş.

Bu uygulamayı yapanların yorumları var hem kitabın başında hem internette çeşitli platformlarda. Herkes iyi geldiğinde hemfikir. 

Kitapta bir hikaye içinde anlatılmış bu uygulama. Albay Bradford varmış, yaptığı araştırmalar sonucu bu bilgilere ulaşmış. Maceralarını anlatıyor kitabın anlatıcısına.

Resimleri de var bu hareketlerin.

Ben denemeyi düşünüyorum açıkçası. Egzersizden zarar gelmez. 


Kitabın ikinci cildi de var. Aldım ama muhtemelen okumayacağım. Bunda kitabı okuyup uygulayanların yorumları, ısınma hareketleri, doğru beslenme örnekleri vb var. 

12 Eylül 2017 Salı

SUİKAST BÜROSU


SUİKAST BÜROSU

(The Assassination Bureau, Ltd.)

Jack London

Çeviren: İnci Katırcı

İthaki Yayınları

1. Baskı – Mayıs 2013

193 sayfa


Bunun filmi yapılmamış mı diye düşündüm okurken. Çünkü bundan süper kaçmacalı kovalamacalı aksiyon filmi olurmuş.

Sonra öğrendim ki filmi de varmış:



*

Suikast bürosu verdiği söze sadık, akıllı ve başarılı insanlardan oluşan bir ekip.

Büro başkanı İvan Dragomiloff.

Bu büroda parası karşılığı istediğiniz insanın ölmesini sağlayabilirsiniz. Kral, devlet lideri, sendika başkanı, sosyetik biri ya da düz insan, fark etmez.

Tek şart öldürülmesi istenen kişinin gerçekten ölmeyi hak edecek bir haksızlık, kötülük yapmış olması.

*

Winter Hall suikast bürosuna ulaşmaya çalışan bir delikanlı.

Sonunda bu büroyla irtibata geçiyor. Başkan Dragomiloff  ile görüşüyor. Öldürülmesini istediği kişi ise Dragomiloff’un ta kendisi.

Dragomiloff önce bocalıyor bu istek karşısında.

Fakat büronun değişmez kuralları var. Örneğin ölmeyi hak edecek bir haksızlık yapmış olmak.

Dragomiloff ile Hall, bu konuda bir tartışmaya girişiyorlar. Dragomiloff sonunda ikna oluyor suikast bürosu tarafından öldürülmeyi hak ettiğine.

Ekibine bu konuda talimat veriyor. Büro yönetimini de Hall’a bırakıyor.

*

Hall bu isteğinden pişman oluyor, çünkü Dragomiloff, Hall’un sevdiği kız Grunya’nın babası imiş meğer.

(Grunya, Dragomiloff’u Sergius Constantine adıyla ve dayısı olarak biliyor. Dayısı bildiği babasının suikast bürosu işini bilmiyor. Onun ticaretle uğraştığını sanıyor. Gerçeği sonra öğreniyor.)

*

Suikast ekibi önce anlayamıyorlar şefleri Dragomiloff’un kendi kendisinin öldürülmesi isteğini. Onun aklını kaçırmış olduğundan şüpheleniyorlar.

Ama Dragomiloff ciddi. Peşine düşen ekip elemanlarını öldürüyor.

İşin ciddiyetini anlayan ekip de Dragomiloff’un peşine düşüyor.

Ekiptekiler manyak. Etik, doğruluk, ahlak gibi konular üzerinde son derece keskin takıntıları var. Normal şartlarda insan öldürebilecek birilerine benzemiyorlar ama söz konusu suikast emri olunca çok soğukkanlı oluyorlar.

*

Dragomiloff ve peşindeki suikast ekibi arasında sıkı bir kaçma kovalamaca başlıyor.

Büro eğer bir yıl içinde öldürülmesi istenen kişiyi öldürmeyi başaramamışsa görev sona ermiş oluyor ve alınan para iade ediliyor.

Dragomiloff için sürenin dolmasına bir gün kalıyor. Suikast ekibinden de sadece bir kişi kalıyor geriye.

Dragomiloff, her ne kadar öldürülmesi istenen kişinin ta kendisi olsa da ve bu yüzden kaçmış, peşindekilerden kurtulmuş olsa da nihayet yıllardır kusursuz işleyen suikast bürosunun başkanı. Dolayısıyla görevi tamamlamak üzere kızına bir mektup bırakarak gidiyor.

Anlaşılan kendini öldürecek.

*

Bir solukta okudum.


Çok iyiydi.

GÜN OLUR ASRA BEDEL


GÜN OLUR ASRA BEDEL

Cengiz Aytmatov

1980

Çeviren: Refik Özdek

Ötüken Neşriyat

15. Basım - 2007

419 sayfa



Muh te şem.

*

Yedigey Cangeldi, otuz yılı aşkın süredir Sarı-Özek denen tenha, küçük yerde demir yolu işçiliği yapmaktadır.

Çok sevdiği iş arkadaşı Kazangap ölünce onun cenazesini, kutsal saydıkları Ana-Beyit mezarına götürürler.

O yolu giderken Yedigey geçmişe dalar.

*

Yedigey ve eşi Ukubala, Sarı-Özek’te zor şartlar altında da olsa yaşamlarını sürdürmüşler.

Bir gün köye Abutalip ve Zarife adında karı koca öğretmen bir çift gelmiş.

Buraya gelenler zor şartlara dayanamayıp kısa sürede giderlermiş ama Abutalip ile Zarife kalmışlar.

İki aile çok iyi komşu olmuşlar.

*

Abutalip savaşta esir düşmüş. Esir düştüğü için zaman zaman hor görülmüş. Her ne kadar daha sonra partizanlarla çalışmış olsa da esir düşmüş olmanın getirdiği şüpheler peşini bırakmamış.

Bir gün demir yolunu denetime gelen bir müfettişin dikkatini çekmiş. Hakkında soruşturma açılmış. Çocuklarına hatıra olsun diye bıraktığı defterlerde yazdıklarının suç olduğu iddia edilmiş ve tutuklanmış.

Kendisinden uzun süre haber alınamamış. Nihayet alınan haberde ise öldüğü öğrenilmiş.

Abutalip’in karısı Zarife, Daul ile Ermek adlı iki çocuğuyla kalakalmış.

Yedigey ve Ukubala ona can yoldaşı olmuşlar bu süreçte. Zarife’nin çocuklarını kendi çocuklarından ayırt etmemişler.

Yalnız zamanla Yedigey, Zarife’ye aşık olmuş. Bunu ona itiraf bile etmiş.

Ancak Zarife, Yedigey’in köyde olmadığı bir gün köyü terk etmiş. Orada yaşamaya devam ederse sonu olmayacak bir ilişki olacağını anlamış çünkü.

*

Yedigey Zarife’nin yokluğuna çok üzülmüş ama yapacak bir şey de yok.

(Daha sonra Zarife’nin başkasıyla evlendiği haberini alıyor.)

*

Bu arada aynı topraklarda bir de uzaya füze gönderme heyecanı var.

Rus-Amerikan ortak projesi ile uzaya gönderilen araçtaki kozmonotlar Orman-Göğsü denen bir gezegenden bahsediyorlar ve bu gezegendeki canlılarla iletişim kurdukları mesajını iletiyorlar dünyalı yetkililere.

Dünyalı yetkililer bu haber karşısında şok.

Orman-Göğsü gezegeni dünyadan daha güzel, daha adil, daha refah seviyesi yüksek bir gezegenmiş.

Kozmonotlar dünyalı yetkililerden haber bekliyorlar bu olağanüstü bilgiyi tüm dünyayla paylaşmak için.

Fakat dünyalı yetkililer kozmonotları istenmeyen adam ilan ediyor, dünyayı bir çember içine alacaklarını, asla dünyaya gelmemelerini, dünya dışı varlıkların da dünyaya yaklaşmaları halinde savaş açılacağını söylüyorlar.

*

Uzun bir yolculuğun ardından Ana-Beyit mezarına geliyor cenaze alayı.

Fakat mezarlığın etrafı tellerle çevrilmiş. Uzay üssü tam o noktadaymış. Bu nedenle mezarlığa giremiyorlar.

Uzay üssü yetkilileri kesinlikle izin vermiyorlar geçmelerine.

Onlar da Kazangap’ı, oğlunun tüm itirazlarına rağmen oracığa gömüveriyorlar. Kazangap’ın oğlu Sabitcan, içeride aslan kesilip dışarıdaki insanlara kedicik olan, kendini beğenmiş, sünepe bir adam. Babası okusun diye çok uğraşmış onun için, okumuş ama ailesini ve yetiştiği yeri küçümseyen, fakat kendisi de çok büyümemiş bir adam olmuş.

*

Yedigey, cenaze merasimi bitince kendi topraklarına girememiş olmanın hesabını sormak üzere yeniden uzay üssüne gitmeye karar veriyor. Fakat o esnada oradan korkunç bir alev bulutu geldiği için geri dönmek zorunda kalıyor.

Fakat işin peşini bırakmıyor. Bürokratik yollarla bu işin peşine düşüyor.

*

Kitapta yer yer Kazak efsaneleri de var.

Çocuğu Juan Juan adlı kabile tarafından kaçırılıp mankurtlaştırılan bir annenin (Nayman Ana) oğlunun peşinden gidişi, mankurt olduğu için geçmişini hatırlamayan oğluna “Senin baban Dönenbay’dır” diyerek ona geçmişini hatırlatmaya çalışması mesela.

Ya da Raymalı Aga ile Begimay efsanesi. Raymalı Aga yaşlı bir adam. Hayatını sazla sözle sefahat ile geçirmiş. Genç bir kız olan Begimay’a aşık olmuş. Begimay da ona. Fakat Raymalı’nın ailesi bu aşkın kendilerini küçük düşürdüğünü söyleyerek Raymalı’yı ağaca bağlamışlar, ama fayda etmemiş tabii, daha da küçük düşürücü olmuş.


“Raymalı Aga ve Begimay gibi insanlar hayat yolunda karşılaştıkları zaman, birbirlerine mutluluk kadar üzüntü de veriyorlar. Çünkü birbirlerini çıkışı olmayan, kurtuluşu olmayan bir drama sürüklüyorlardı. Bu dramın kaynağı da başka insanların onlar hakkında hüküm vermesidir, bundan kurtulamamalarıdır.”sf.373

*

Çok iyi, çok başarılı, çok enfes, çok her şey bir kitaptı.

157 dile mi ne çevrilmiş zaten. Mupmuhteşem.






Kitabın sonunda çevirenin notu var, diyor ki, yazarın "Cengiz Han'a Küsen Bulut" adlı romanı da okuyun ki Gün Olur Asra Bedel romanının tamamını okumuş sayılabilin. O romanda Abutalip'in nasıl öldüğü ve Rus gizli servisi KGB'nin çalışma yöntemleri anlatılıyormuş.

Ben de okuyayım bir gün. 


11 Eylül 2017 Pazartesi

KARILAR KOĞUŞU


KARILAR KOĞUŞU

Kemal Tahir

1974

İthaki Yayınları

Haziran 2005

399 sayfa


Kitap, Kemal Tahir’in ölümünden sonra yayınlanmış.

Malatya Cezaevi’nde geçiyor olaylar.

Murat siyasi bir hükümlü. Cezaevinin hatırı sayılır İstanbullu beyi. On beş yıla mahkum. Diğer mahkumlar akıl danışmak, dilekçe yazdırmak, dertleşmek için ona danışıyorlar hep.

Çeşit çeşit insan var tabii cezaevinde.

Hanım var mesela. Kocasını zehirlemekten mahkum. İdam kararı var hakkında.

Orospular var. Tözey mesela.

Şefika var, kadınlar koğuşunun gardiyanı. (Kaçıyor sonra aşığıyla.)

Hepsi de Murat’a aşık.

Murat ise hiçbirine.

 Kitabın arka kapağında yazdığı gibi:

“Murat, mahkumların seslendikleri biçimiyle İstanbullu, hapis hayatının zorlukları içinde, giderek bayağılaşan, bayağılaştıkça her şeyi yapabilen insanların yaşamına tanık olur. “

*

Kitap Hanım’ın idamıyla son buluyor. Hanım, idam edilecekken kendisinden beklenmeyecek kadar yiğit davranmış.

*

Tözey ile Murat arasında bir şeyler olur diye bekledim ama olmadı.

Tözey bir aya mahkumdu. Süre dolup hapisten çıktıktan sonra da Murat’ı ziyarete devam etti. Sonra bir dostu olduğu haberi geliyor. Murat da zaten bunu bekliyordu, şaşırmıyor bu habere.

*

Kitaptaki adamlar da kadınlar da aç. Cinsel bir açlık.

Kız çocuklarıyla birlikte olmaya meraklı adamlar var. Murat bunu peygamberin hayatına benzetiyor.

- Ne halt edelim Hacı, zamparalık bize Peygamberimizden miras. Mübarek de karı dedin mi şuraya yatar ölürmüş.

- Töbe de beyim, günah…

- Ölürmüş. On üç karısı varmış. Hazreti Ayşe Ana’mızı, kendisine yemek getirdiği sırada kucağına çekmiş de öpüvermiş. O sıra Ayşe kaç yaşında bakalım, yedi yaşında…

- Töbe de… Vallaha dinden çıkıyorsun.

- Merak etme, çıkmam… Yapan çıkmamış da, ben mi çıkacağım? Demek Ayşe Ana’mızın o sıralar ya aklı ermiyordu, Arabistan’da yedi yaşındaki kızlar rüya görür diye bir laf var ama… Belki ihtiyar herifi beğenmemiştir. Karı milleti Peygamber, embiya tanımaz… Gönlüne göre iş görür. Ayşe Ana’mız ağlayarak babasına şikayete gitmiş. Ebubekir Hazretleri de, ‘Vardır bir hikmeti… Sus hele… Senin aklın ermez’ demiş. Sf.71

Böyle çıkışları var İstanbullu’nun:

“Allah insanı topraktan yarattığını söyler. Yalandır. İnsanlar asıl, Allah’ı topraktan yarattılar. Köylü ‘Bana rızkımı öküzle eşek veriyor’ demeye utanmış olmalı. ‘Allah veriyor’ diye bir büyük yalan uydurmuş.” Sf.41

*

Filmi de var:




KURT KANUNU


KURT KANUNU

Kemal Tahir

1969

Tekin Yayınevi

9. Basım – 2004

272 sayfa

1926'da cumhurbaşkanı Atatürk’e bir suikast planlanır.

Bu plan öğrenilir ve adı geçenler yakalanır.

Kitap bu suikast planında adı geçen Kara Kemal ve Abdülkerim’i konu alıyor.

*

Kara Kemal eski bakanlardan.

İttihatçıların Küçük Efendi’si, ünü dünyayı tutmuş İaşe Nazırı, Abdülhamit Mabeyninin eski telgrafçılarından Kara Kemal Bey.” Sf.41

Dönemin iktidarına karşı mecliste muhalefet etmişliği var ama suikastte bizzat parmağı yok gibi gözüküyor romanda.

Fedailerden Abdülkerim ve arkadaşları, daha çok adam toplayabilmek için Kara Kemal’in adını bu işe karıştırmışlar. Çünkü Kara Kemal saygı duyulan bir isim.

*

Suikastın nasıl öğrenildiği açık değil.

Suikastin asıl faili Ziya Hurşit. Arkadaşları onun itiraf ettiğinden şüpheleniyor.

*

Abdülkerim çok akıllı sayılmayan, ama güçlü, cesur, gözü pek biri. Gerçi zaman zaman korkaklığa kapılıyor. Çok sevdiği büyüğü Kara Kemal’e saygıda kusur etmese de bazen onu bırakıp tek başına kaçmayı düşündüğü de oluyor.

İlginç bir şekilde kadınlar Abdülkerim’e karşı koyamıyor. Bu kadınlardan önemli yardımlar görüyor Abdülkerim.

Kitaptaki kadınlar da değişik. Hepsi libidosu yüksek, sadakati önemsemeyen Anadolu kadınları.

*

Kara Kemal ve Abdülkerim, suikast iddiasıyla aranmaya başlıyorlar.

Yakalanırlarsa İstiklal Mahkemesinin adaletli bir yargılama yapmayacağından şüpheleniyorlar.

Nitekim sonra İstiklal Mahkemesi, haklarında idam kararı veriyor. Yakalandıkları an yargılanmadan idam edilecekler. Bulanlara da para ödülü var.

*

Çeşitli yerlerde saklanıyorlar.

Sonunda Kara Kemal ve Abdülkerim’in yolları ayrılmak zorunda kalıyor.

Kara Kemal, eski dostu Emin Bey’in evine sığınıyor.

Emin Bey de eski politikacı. Artık emekli olmuş, suya sabuna dokunmayan bir yaşam tutturmuş. Ülkenin politik durumu ile ilgili de tarafsız kalmayı seçmiş.

Çocukluk arkadaşı Kara Kemal’in kendisine sığınması ile hayatı hareketleniyor. Arkadaşını ele vermiyor.

Ama sonunda Kara Kemal’in Emin Bey’in evinde olduğu öğreniliyor. Evi polisler basıyor. Kara Kemal, polislere yakalanmadan kendini tabancayla öldürüyor.

*

Emin Bey mahkemede yargılanıyor. Aslında Kara Kemal’i saklayanın da cezası çok ağır, fakat yaptığı samimi savunma Emin Bey’i beraat ettiriyor.

Emin Bey, Kara Kemal’in çocukluk arkadaşı olduğunu, kapısına dayandığında hasta olduğunu, o durumda kim gelse yardım edeceğini, bu işi yapmaktan korktuğunu ama başka türlü davranmasının da mümkün olmadığını anlatıyor.

Emin Bey’in kardeşi Perihan da mahkemeye yazdığı bir yazı ile aslında kaçağı kendisinin eve aldığını, ağabeyi Emin’in suçsuz olduğunu anlatıyor.

Emin Bey neticede beraat ediyor.

Gazeteci yeğeni ve arkadaşları Emin Bey’i, Kara Kemal’i saklama cesareti gösterdiği için çok övüyor.

*

Suikaste adı karışanlardan yakalanamayan sadece Abdülkerim kalıyor.

O da bir gün Emin Bey’lerin evine geliyor. Ama Perihan onu içeri almıyor. Çünkü Kara Kemal nedeniyle ağabeyi çok üzüldü. Şimdi Abdülkerim’i de eve alırsa sonra olacaklar artık ağabeyini üzüntüden öldürebilir diye korkuyor.

Emin Bey, bunu öğrenince kardeşini kızıp dışarıya koşuyor Abdülkerim’i bulma umuduyla ama yok.

Kitap burada bitiyor.

 *

Kurt kanunu da şu: "Kurtlukta düşeni yemek kanundur."

*

Kitap, dönemin politikası ile ilgili Kara Kemal'in ağzından çeşitli yorumlar içeriyor. Özellikle pek çok olayın perde arkasından dış güçlerin olduğu ile ilgili.

“31 Mart bizim marifetlerimizdendir. Almanların desteğiyle avcı taburlarını kullanarak 31 Martı çıkarıp Abdülhamit’i alaşağı etmeseydik, silinip süpürülmüştü Selanik cuntası.”sf.195

“Abdülhamit’i indirip Reşat’ı bindirmek hiçbir yerli hesabın sonucu olamaz. Devleti dinamitlemekti bu, ancak yabancı güçlerin işine gelirdi.” Sf.196

“Halifeliğin kaldırılması işi, görünürde bizden çok Müslüman sömürgeleri olan büyük devletlerin işine gelse gerek. Halifelik sürülüp çıkarılırken, Fener Patrikhanesi’nin İstanbul’da bırakılmasına akıl erdirmek zordur.” Sf.250








Suikaste adı karışan idamlıklar da şöyle: 

1-      Şükrü Bey
2-      Eskişehir mebusu Miralay Arif Bey
3-      Sarohan mebusu Abidin Bey
4-      Eski adliye vekillerinden Trabzon mebusu Hafız Memet
5-      Erzurum mebusu Rüştü Paşa
6-      Eski Lazistan mebuslarından Ziya Hurşit Bey
7-      Baytay miralaylarından Rasim Bey
8-      Sarı Efe Edip Bey
9-      Laz İsmail
10-   Gürü Tahsin (öteki adıyla Gürcü Yusuf)
11-   Yedek subaylıktan emekli Çopur Hilmi
12-   Eski iaşe nazırlarından Kara Kemal Bey

13-   Abdülkerim Bey



Kitabın dizisi de yapılmış:


8 Eylül 2017 Cuma

CANAN


CANAN

Peyami Safa

1925

Ötüken Neşriyat

7. Basım – 1995

229 sayfa


Ne Canan’mış, o*ospu.

*

Mide bulandırıcı bir kitap. Herkes herkesi aldatıyor. Bilenler bilmezlikten geliyor, mazur görüyor. Tiksinç.

*

Canan, küçükken esircilere satılmış.

Şakir Bey ve Renknaz Hanım, Canan’ı evlerine almışlar, kendi kızları Perihan’dan ayırmadan büyütmüşler.

Canan çok kendini beğenmiş, nazlı, bir dediği iki edilmemiş bir şekilde yetişmiş. Çok güzel bir kadınmış.

*

O kadar güzelmiş ki kitaptaki bütün erkekler bu kadına hasta. Kendi eşlerini aldatacak, evliliklerini bitirecek, ellerindeki avuçlarındaki her şeyi satıp Canan’a hediyeler alacak kadar etkileniyorlar bu kadından.

Kadın da akıllı. Etrafındaki erkeklerin bu zaafını biliyor ve kullanıyor.

*

Lami Bey de Canan’a aşık.

Karısı Bedia’dan boşanıyor Canan için. Bir de öküz Lami, Bedia Canan arasında bir şey olduğundan şüpheleniyor diye karısına kızıyor. Hıyar, var işte aranızda bir şey.

Lami Canan ile evleniyor.

Canan, evlendikten sonra da diğer erkeklerle birlikte olmaya devam ediyor. Bu erkekler arasında Lami’nin en yakın arkadaşı Selim de var.

Canan’ın oynaşlarından müsteşar Orhan’ın karısı, Lami’ye gelip kocası ile Canan arasında bir şeyler olduğundan şüphelendiğini söylüyor.

Lami’nin aklına bir kurt düşüyor ama Canan onu ikna ediyor.

Lami, Canan’ın köpeği olmuş. Diğer tüm erkekler gibi.

*

Lami sonunda Canan’ın kendisini aldattığına artık emin oluyor. Çünkü arkadaşı Selim de açık seçik itiraf ediyor Canan’la olduğunu.

Lami bir delirir gibi oluyor, o delilikle Canan’ı boğmaya kalkıyor. Canan yine üste çıkıyor ve Lami aldatılmayı sindiriyor.

*

Bir gün Canan’ın annesi çıkageliyor. Canan utanıyor annesinden, vahşi buluyor onu, kötü davranıyor annesine.

Annesi Canan’ın yaptıklarını görüyor.

Sonunda bir gün annesi Canan’ı öldürüyor kafasını sert bir yere vura vura.

*

Lami de gerisin geri eski karısı Bedia’ya dönüyor.

Bedia onu kabul etti mi etmedi mi, açık bırakıyor kitap orayı.

İnşallah kabul etmemiştir.



6 Eylül 2017 Çarşamba

ZİHNİN GELECEĞİ

ZİHNİN GELECEĞİ

Bilimin Zihni Anlamaya ve Geliştirmeye Yönelik Arayışları

(The Future of The Mind)

(The Scientific Quest to Understand, Enhance, and Empower the Mind)

Michio Kaku

2014

Çeviren: Emre Kumral

ODTÜ Yayıncılık

3. Basım - Nisan 2016

431 sayfa



Çok etkileyici bir kitap.

Beyin zaten çok acayipli bir organ. Ona dair yazılmış kitaplar beni çok sarsıyor.

Mesela:





Bu kitapta da beyne yapılabilecek müdahalelerden bahsediyor. Örneğin anı silmenin mümkün olması. 

Bunun etik tartışması var. Şöyle; anılarımız bizi biz yapıyor. Onlardan dersler çıkarıyoruz. Eğer onları silersek benliğimizi de mi kaybederiz?

Dini tartışmaları da olur mu merak ediyorum. Çünkü bu düpedüz -inanan insan için- kadere karşı çıkmak, kaderi silmek. Yaşıyorsun, sonra "Hayır bunu yaşamayı reddediyorum." deyip sildiriyorsun. Yaşamamış gibi oluyorsun. Dindarlar bunu da açıklasın.

Ya da mesela depresyonun ortadan kaldırılması. Bunun için hayvanlarda yapılan deneyler olumlu sonuçlar vermiş. Fakat insanlar için yine etik tartışmalar var.


Teknolojik yenilikler, başlangıçta çeşitli etik, dini vb tartışmalarla yadırganır. Ama eninde sonunda kabul edilir.

Tüp bebek de öyleydi. Tüp bebek için de eleştirel karşı çıkışlar vardı. Sonra sıradanlaştı.

Yani toplum birçok teknolojiye başta karşı çıksa da sonra alışıyor.



YAŞAMA SANATI

YAŞAMA SANATI

(Lebenskenntnis)

Alfred Adler

1929

Almancadan Çeviren: Kamuran Şipal

Say Yayınları

13. Baskı - 2016

232 sayfa



Alfred Adler, yetersizlik duygusu üzerinde çok durmuş. Bu yetersizlik sonra aşağılık kompleksine, bundan kurtulmak için sarfedilen çaba da üstünlük kompleksine yol açar demiş.

*

Ona göre;

ailenin kaçıncı çocuğu olduğunuz da önemli. İlk çocuklar önce baş tacı iken ikinci çocuğun doğumuyla tahtından oluyor.

İkinci çocuk, kendinden önceki çocukla yarışıyor.

Son çocuk, tahtından edilme tehlikesi yaşamadığı için diğerlerinden iyi gelişiyor.

*

Çocukluktaki yeriniz ve olaylara verdiğiniz anlamlar bütün hayatınızı etkiliyor.

Adler, psikolojik sorunları anlamak için çocukluktaki anılara iniyor. Hastanın çocukluğuna dair anlattıkları epey ipucu veriyormuş.

*

Kitabın sonunda evlenilecek insan/eğlenilecek insanı anlatıyor:

-Randevusuna vaktinden geç gelen,

-Sürekli eleştiren,

-Alıngan,

-Karamsar,

-Meslek edinememiş...

insanların evliliğe hazır olmadığını söylüyor.

90 DAKİKADA MARX



90 DAKİKADA MARX

(Marx in 90 Minutes)

Paul Strathern

1996

Türkçesi: Gözde Karalök

Zeplin Kitap 

1. Basım - Kasım 2016

111 sayfa



Kocaman puntolu yazılarla ve komikli bir dille yazılmış.

Bu serinin daha önce "90 Dakikada Nietzsche" kitabını okumuştum. Kabaca bir biyogrofiydi. Bu da öyle.Basit, düz, yüzeysel. Keyifli bir de. Gırgır olsun diye yazılmış gibi.

*


Karl Marx, emek gücüne dayanan bir işte çalışmaktan azimle kaçıp onun yerine bu tür işlerin koşulları hakkında sayfalar dolusu yazı yazmış.

Halbuki sen önce bir acaba ailene, çoluğuna çocuğuna bakabiliyor musun? Onların geçimini sağlayabiliyor musun?

Yok.

Ama neymiş, bütün ülkelerin proleterleri birleşinmiş.

Sen önce bir kiranı öde derler adama.

*

Nitekim Marx'ın annesi ne güzel demiş:

"Sermaye hakkında yazmakla yetinmek yerine biraz da sermaye kazansa keşke. Yazıklar olsun!"

*

İşçi sömürüsüne gelince, o konuda kapitalizme ben de çok kırgınım.

*

Peki işçi sömürüsü hakkında epey kafa patlatan Marx'ın evinde bir işçi olan hizmetçisini hamile bırakması, ondan çocuğu olmasına ne buyurulur? 


VAHŞİ HUKUK


VAHŞİ HUKUK  

Bir Yeryüzü Adaleti Manifestosu

(Wilk Law)

(A Manifesto for Earth Justice)

Cormac Cullinan

2002

İngilizce'den Çeviren: Meral Güneşdoğmuş

Ayrıntı Yayınları

1. Basım - 2014



Bugün yeryüzünün ürettiğinden çok daha fazlasını tüketiyoruz. Gezegeni mahvediyoruz. Demek ki bir yerlerde yanlış yapıyoruz.



*



Yazar buna dikkat çekip hukuk yapılarımızı değiştirmemiz gerektiğinden bahsediyor.



*



İnsan merkezli düşünmeyi bırakıp doğa hatta genel olarak yeryüzünü merkez alarak düşünmek gerektiğini söylüyor.



*



Güzel diyor:



"Yaşam ağının bir parçasıyız. Yeryüzünün efendisi ya da yöneticisi değiliz."



*


Tabii sorun sadece kanunların düzeltilmesinden geçmiyor. Altında yatan "kibirli ve takıntılı derecede insan merkezli sakat bakış açısını" değiştirmek gerekiyor.